30 Ocak 2010 Cumartesi

Konya inşaat sektörü dünyaya açılmalı

Aktif İşadamları ve Sanayiciler Derneği (AKTİSAD) Yönetim Kurulu Üyeleri, İnşaat Mühendisleri Odası Konya Şubesi’ne nezaket ziyaretinde bulundu.  Elektronik Haber Ajansı (e-ha) muhabirinin edindiği bilgiye göre, Ziyarette konuşan AKTİSAD Başkanı Ali Akın, İnşaat Mühendisleri Odası Konya Şubesi 11. Genel Kurulu’nda güven tazeleyerek yeniden başkalığa seçilen Ali Çınar’ı tebrik ederek yeni dönemde başarılar diledi.

İnşaat Mühendisleri Odası’nın Konya’nın gelişmesi için yaptığı faaliyetleri heyecanla takip ettiklerini kaydeden Başkan Akın, “İnşaat sektöründe Türk müteşebbislerimizin dünya ülkelerinde gösterdikleri başarılar göğsümüzü kabartıyor, gurur duyuyoruz. Bu başarılara Konya’dan da katkı sağlanması adına Konya inşaat sektörünün de dünyaya açılmasının zamanı gelmiştir diye düşünüyoruz. Çok değerli projelere imza atan Konya inşaat sektörü yurt dışında da ciddi çalışmalar yapacak kapasite ve tecrübeye sahiptir.”diye konuştu.

İnşaat Mühendisleri Odası Konya Şube Başkanı Ali Çınar ise ziyaretten duyduğu memnuniyeti dile getirerek, yeni dönem hedefleri hakkında bilgiler verdi. Konya Şubesi üyelerini en iyi şekilde temsil etmeye çalıştıklarını kaydeden Çınar, şöyle konuştu: “Şehrimizde zaten etkin konumda bulunan İnşaat mühendisliği mesleğini, daha da etkin ve etkili konuma taşımak için üstün bir çaba sarf ediyoruz. İnşaat Mühendisleri Odası Konya Şubesi’nin yönetimine üyelerimizin teveccühü ile iki yıllığına tekrar göreve gelmekten mutluluk duyuyoruz.”

Konya (e-ha)

İnşaat Sektörü İmsad: %19.6 Daralma Var

İnşaat Malzemesi Sanayicileri Derneği, inşaat sektörünün yüzde 19 daraldığını açıkladı. İMSAD trafından hazırlanan raporda birçok sektöre can veren sektörde çift haneli daralmanın devam ettiği, bunun da hükümet tarafından iyi okunması gerektiği vurgulandı.

İnşaat Malzemesi Sanayicileri Derneği, 2009 yılının ilk 9 ayında yapı ruhsatı alımlarının bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 19,6 oranında azaldığını açıkladı.

İMSAD tarafından hazırlanan raporda, inşaat sektörü istihdamının, Ağustos ayında 1 milyon 373 bin seviyesine gerilediği belirtildi. Sektörde istihdamın önümüzdeki dönemde de düşüşünü sürdürebileceği vurgulandı.

Raporda, 3. çeyrek daralmasının yüzde 18 düzeyinde gerçekleştiği ve bu dönemde konut satışlarının yüzde 42 azaldığı belirtildi.

Çalışmada, çift haneli daralmaya dikkat çekilerek, bunun hükümet tarafından da iyi okunması gerektiği vurgulandı. Birçok sektöre can veren sektörün geneline yönelik teşvik paketlerinin önümüzdeki dönemde gündeme alınması gerektiği ifade edildi.

İMSAD tarafından yapılan inşaat sektörü beklenti anketinde ise inşaatçıların 2010 yılına karamsar baktığı, düzelme umudunun 2011 yılına ertelendiğinin görüldüğü vurgulandı.

Türkmenistan'da Türk inşaatçıların şovu

Türkmenistan’ın başkenti Aşkabat, Türk inşaat sektörünün katıldığı ’Ashgabad Expo Build’ fuarına ev sahipliği yapıyor.

Ülkede 2010 yılının da ilk fuarı olan 'Ashgabad Expo Build', dün başkent Aşkabat’taki Sergi Köşkünde açıldı. Meridyen Uluslararası Fuarcılık ile Türkmenistan Ticaret ve Sanayi Odası'nın ortaklaşa düzenlediği fuarın İnşaat Bakanı Jumageldi Bayramov'un yanı sıra pek çok bakan ve iş adamı katıldı.

Fuara katılan 66 şirketin 64'ü inşaat ve yapı malzemeleri üreten Türk şirketlerden oluşuyor. Fuarda mermerden mobilya ve ısıtmaya kadar yüzlerce ürün sergileniyor.

Geçen yıl düzenlenen ’Ashgabad Expo Build’ fuarına Dış Ticaret Müsteşarı Tuncer Kayalar, Türk ihraç ürünleri fuarına ise Devlet Bakanı Zafer Çağlayan katılmıştı.

Türk müteahhitlik firmalarının Orta Asya bölgesinde en çok proje üstlendiği ülke olan Türkmenistan, önümüzdeki iki yıl içerisinde inşaat sektörüne büyük yatırım yapmayı planlıyor. Ülkede 2010 ve 2011 yıllarında inşaat sektörüne 23.6 milyar dolar yatırım hedefleniyor. Türk şirketleri bugüne kadar bu ülkede 20 milyar dolara yakın projeyi üstlendi.

İngiliz firmaları, Türk müteahhitlerin geniş tecrübesinden yararlanmalı

İngiltere'nin Ankara Büyükelçisi David Reddaway, Türkiye müteahhitlik sektörünün İngiltere ortaklığıyla birlikte altın fırsatlar yakalayabileceğini belirterek, ''İngiliz firmaların Türk müteahhitlerin geniş tecrübesinden yararlanması gerekir'' dedi.

Reddaway, İngiltere Ticaret ve Yatırım Departmanı ile Türkiye Müteahhitler Birliği'nin katkılarıyla Sheraton Otel'de düzenlenen ''İngiltere - Türkiye İnşaat Sektörü İşbirliği'' konulu seminerin açılışında konuştu.

Türkiye'deki fırsatları ve stratejik ortaklıkları tartışmak üzere semineri hazırladıklarını anlatan Reddaway, Türkiye müteahhitlik sektörünün İngiltere ortaklığıyla birlikte altın fırsatlar yakalayabileceğini ifade etti.

Reddaway, Türkiye-İngiltere ortaklığının sunduğu bu altın fırsatların sadece iki ülkeyle sınırlı olmadığının altını çizerek, bunun Ortadoğu, Orta Asya gibi üçüncü pazar bölgelerini de kapsadığını söyledi.

Dünyanın ekonomik bir çalkantı döneminden geçtiğini ve ülkelerin krizden çıkış yolları aradıklarına da işaret eden Reddaway, İngiltere hükümetinin de, para birimi sterlinin değerini diğer para birimlerine karşı düşürmek durumunda kaldığını hatırlattı.

-''AVRUPA BİRLİĞİ ÜYELİĞİNİ DESTEKLİYORUZ''-

Reddaway, Türkiye'nin komşu ülkeleriyle siyasi ve ekonomik ilişkilerinin geliştirmesini de, Avrupa Birliği'ne üyeliğini de desteklediklerini söyledi.

Afganistan'ın yeniden yapılandırılması sürecine de dikkati çeken Reddaway, bir yandan Afganistan'da istikrar sağlanmaya çalışılırken, diğer yandan Taliban'ın bina ve köprüleri havaya uçurduğunu dile getirdi.

İngiliz firmaların Türk müteahhitlerin geniş tecrübesinden yararlanması gerektiğini vurgulayan Reddaway, Türkiye Müteahhitler Birliği'ni, hazırladığı ''Türkiye İnşaat Sektörü'' raporundan ötürü kutlayarak sözlerini tamamladı.

Türkiye Müteahhitler Birliği Başkan Vekili Emin Sazak da konuşmasında, Türkiye'deki inşaat sektörünün 2009 yılı performansını anlattı.

Geride kalan 2009 yılını özel ve kamu yatırımlarının durduğu bir yıl olarak tanımlayan Sazak, inşaat sektörünün ekonomik krizden çıkışta anahtar rol oynayacağını belirterek, 2010 yılının zor bir yıl olacağını söyledi.

Sazak, yüksek maliyetli sanayi yapıları, metro ve havalimanı inşası gibi çeşitli, etkili ve büyük projelerde yoğunlaşmak gerektiğini vurgulayarak, Türkiye Müteahhitler Birliği üyelerinin, standardı yüksek insanlardan oluştuğunu, birliğe üye kabul ederken seçici davrandıklarını kaydetti.

Ticaret ve yatırım yapacak İngiliz firmalarla, kamu - özel ortaklığı, ppp (public - private - partnership) modellinin de bulunduğu çok yönlü ve ortaklı projeler yapabileceklerini anlatan Sazak, ortaklıkların Ortadoğu, Orta Asya gibi üçüncü pazar bölgelerini kapsadığını vurguladı.

'Yeşil ve sürdürebilir inşaat', 'ppp modeli ve proje finansmanı', 'Ortadoğu, Kafkasya, Rusya, Ortadoğu, Afrika' konularının ele alınacağı ''İngiltere - Türkiye İnşaat Sektörü İşbirliği'' semineri, İngiltere ve Türkiye inşaat firmalarının ikili görüşmeleriyle sona erecek.

AA

Türkiye'nin birden fazla nükleere ihtiyacı var

Ankara Ticaret Odası (ATO), Türkiye'nin birden fazla nükleer santrale ihtiyacı olduğunu belirtti

ATO'dan yapılan açıklamada, ekonominin 2008 yılında düşük oranda büyümesi, 2009 yılında da küçülmesi nedeniyle elektrikte sorun yaşamayan Türkiye'nin ekonominin canlanmaya başlamasıyla birlikte, değişik senaryolara göre en geç 2014-2015 yıllarından itibaren elektrik darboğazıyla karşı karşıya kalabileceği bildirildi.

Açıklamada, Türkiye'nin fazla geç kalmadan bir değil, birkaç nükleer elektrik santral inşasına başlaması gerektiği savunuldu.

ATO'nun, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu (EPDK) ve Türkiye Elektrik İletim AŞ'nin Türkiye'nin 10 yıllık üretim kapasite projeksiyonuna yönelik çalışmalarını dikkate alarak hazırladığı rapora göre, Türkiye'nin 2008 yılında 198 milyar kilovat saat olan elektrik tüketimi, 2009 yılında yüzde 2 oranında azalarak 194 milyar kilovat saate kadar geriledi. Ancak ekonominin yeniden büyümeye başlayacağı bu yılla birlikte Türkiye'nin elektrik talebinin de artmaya başlayacağı öngörülüyor.

TALEP TAHMİNLERİ

Yapılan tahminlere göre, Türkiye'nin 2010 yılındaki elektrik talebi 202,7 milyar kilovat saate yükselecek. Ekonominin yüksek oranda büyüyeceği, diğer bir ifadeyle talebin yüksek oranda artacağı varsayımıyla yapılan tahminlere göre, Türkiye'nin enerji talebi 2011 yılında yüzde 6,5 ve izleyen yıllarda da yüzde 7,5 oranında artarak 2018 yılında 357,2 milyar kilovat saate ulaşacak.

Düşük talep artışı tahminine göre ise 2011 yılında yüzde 5,5, diğer yıllarda da yüzde 6,5 oranında artacağı öngörülen elektrik talebi 2018 yılında 335,8 milyar kilovat saate çıkacak.

Talep tahminleri ve işletmede olan üretim tesislerinden oluşan mevcut elektrik üretim sistemi ve 2013 yılına kadar işletmeye gireceği öngörülen yeni üretim tesislerinin üretimi de dikkate alınarak yapılan hesaplamalara göre, Türkiye 2016-2017 yıllarında proje üretim kapasitesine göre, 2014-2015 yılından itibaren ise güvenilir üretim kapasitesine göre elektrik enerjisi talebini karşılayamayacak.

Bu tahminler de üretimde bulunan ve üretime alınacak üretim tesislerinin proje ve güvenilir üretim kapasiteleri kadar üretim yapacakları ve inşa halindeki tesislerin öngörülen tarihlerde işletmeye alınacağı varsayımıyla yapıldı. Talebin tahminlerden daha yüksek artması, hidrolik santrallere gelen su miktarının azalması, yakıt temininde sıkıntılar yaşanması, santrallerde uzun süreli arıza olması ve inşa halindeki santrallerin öngörülen tarihlerde işletmeye alınamaması gibi risklerin gerçekleşmesi halinde Türkiye'nin 2011 yılından önce de elektrik açığıyla karşı karşıya kalabileceği belirtiliyor.

Açıklamada, Önceki yıllarda nükleer santral inşaatına başlayamayan Türkiye'nin oluşacak açığı giderebilmek için yapımı kısa süren ancak üretim maliyeti yüksek ve neredeyse tümüyle dışa bağımlı doğal gaz çevrim santrallerine yönelmek zorunda kalacağı ifade ediliyor. Bunun da kısa vadede çözüm olabileceği, Türkiye'nin uzun vadede elektrik ihtiyacını güvenli ve ucuz bir şekilde temin edebilmesi için nükleer santral kurmak zorunda bulunduğuna işaret ediliyor.

Türkiye toplam elektrik üretiminin yüzde 48,4'ünü doğal gazdan, yüzde 22,7'sini yerli kömürden, yüzde 16,7'sini hidrolik kaynaklardan, yüzde 6,3'ünü ithal kömürden, yüzde 5,2'sini sıvı yakıtlardan yüzde 0,4'ünü de rüzgârdan sağlıyor.

DÜNYADA 30 ÜLKEDE 439 NÜKLEER SANTRAL VAR

Açıklamada, Dünya Nükleer Birliği'nin (World Nuclear Associated), Nükleer Enerji Enstitüsü (Nuclear Energy Institute) ve benzeri kuruluşların verilerine göre, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin önemli bir bölümünün elektrik sorununu nükleer enerjiye ağırlık vererek çözdüğü belirtildi.

Ocak 2010 itibariyle dünyada, Tayvan dahil 30 ülkede toplam 439 nükleer santral faaliyette bulunuyor. Aralarında İran'ın da bulunduğu 15 ülkede ise toplam 56 santralin de yapımı sürüyor. Türkiye'nin de içinde yer aldığı 27 ülke ise toplam 142 adet nükleer elektrik santrali kurmayı planlıyor.

Nükleer Enerji Enstitüsü'nün verilerine göre, Türkiye henüz tek bir nükleer elektrik santraline sahip bulunmazken çoğunluğunu Avrupa ülkelerinin oluşturduğu birçok ülke elektrik üretiminin önemli bir bölümünü nükleer enerjiden sağlıyor. Dünya genelinde elektrik üretiminin yüzde 14'ü nükleer enerjiye dayanıyor. Toplam 59 nükleer santralin üretim yaptığı Fransa elektriğinin yüzde 76,2'sini, Litvanya yüzde 72,9'unu, Slovakya yüzde 56,4'ünü, Belçika yüzde 53,8'ini, Ukrayna yüzde 47,4'ünü, İsveç yüzde 42'sini, Slovenya yüzde 41,7'sini, İsviçre yüzde 39,2'sini, Macaristan yüzde 37,2'sini, Bulgaristan yüzde 32,9'unu, Almanya yüzde 28,8'ini, İngiltere yüzde 13,5'ini nükleer santrallerde üretiyor.

104 santralle dünyanın en fazla nükleer santraline sahip bulunan ABD, elektrik üretiminin yüzde 19,7'sini nükleer enerjiden elde ediyor. 31 santralin üretim yaptığı, 9 santralin de inşa halinde bulunduğu Rusya ise yüzde 16,9'unu, 20 santrali bulunan Kore üretiminin yüzde 35,6'sını, 54 nükleer santralin üretim yaptığı Japonya üretiminin yüzde 24,9'unu, 18 santralin faaliyette bulunduğu Kanada üretiminin yüzde 14,8'ini nükleer santrallardan elde ediyor.

 ÇİN 20 SANTRAL YAPIYOR

Toplam 11 nükleer santralin üretim yaptığı Çin'de 20 yeni nükleer santralin inşası devam ediyor. Rusya 9, Kore 6, Hindistan'da 5, Bulgaristan, Japonya, Slovakya, Tayvan ve İngiltere 2'şer, ABD, Pakistan, İran, Fransa, Finlandiya ve Arjantin ise birer nükleer santralin inşası devam ediyor.

Nükleer enerjiyle ilgili uluslararası kuruluşların istatistiklerinde Türkiye, nükleer santral yapımını planlayan ülkeler arasında yer alıyor. Türkiye'nin iki santral kurmayı planladığı belirtiliyor.

AVRUPA'DA ENERJİNİN YÜZDE 12,3'Ü NÜKLEERDEN

Türkiye elektrik de dahil toplam enerji ihtiyacının yüzde 31,5'ini petrol, yüzde 31,6'sını doğal gaz, yüzde 29,6'sını kömür, yüzde 7,3'ünü ise hidrolik enerjiyle sağlıyor.

Hem petrol hem de doğal gaz fiyatları son yıllarda rekor düzeylerde seyrediyor. Oysa Avrupa ülkeleri toplam enerji ihtiyacının yüzde 40,7'sini petrol, yüzde 25,5'ini doğal gaz, yüzde 12,3'ünü nükleer enerji, yüzde 4,1'ini ise hidrolikten sağlıyor.

Türkiye, enerji ithalatı için ham petrol ve doğal gaz ihraç eden ülkelere milyarlarca dolar ödüyor. Türkiye, ham petrol, doğal gaz, kömür gibi enerji ürünleri ithalatı için 2007 yılında 33,9 milyar dolar, 2008 yılında 48,3 milyar dolar, 2009 yılında 29,9 milyar dolar ödedi.

ATO BAŞKANI AYGÜN

ATO Başkanı Sinan Aygün, elektriğe olan talebin, ekonominin büyüme hızından daha yüksek oranda arttığına dikkat çekerek, Türkiye'nin elektrik üretimini her yıl yüzde 9-10 oranında artırmak zorunda olduğunu belirtti.

Devletin resmi senaryolarında bile bugünkü üretim ve yatırım seviyesine göre en geç 2014 yılında elektrik üretiminin tüketimi karşılamayacağının öngörüldüğünü ifade eden Aygün, açıklamada şunları kaydetti:

''Bu tahminler Türkiye'nin nükleer santral yatırımlarına başlamakta ne kadar geç kaldığını gösteriyor. Eğer 10 yıl önce nükleer santral yapmaya başlamış olsaydık bugün elektrik açığından söz etmiyor olacaktık. 2014 yılında elektriksiz kalmamak için kısa sürede inşa edilen ancak üretim masrafları bir hayli yüksek doğal gaz santralleri yapmak zorunda kalacağız. Doğal gaza bu kadar bağımlı olmanın ne kadar doğru bir karar olduğu tartışmalıdır. Türkiye'nin elektrik talebini uzun vadede daha güvenli bir şekilde karşılayabilmesi için bir değil, birkaç nükleer santralin inşaatına bugünlerde başlaması gerekiyor. Eğer biraz daha geç kalırsak, Cumhuriyetin 100. yılını karanlıkta kalmış bir ülke olarak kutlamak zorunda kalabiliriz.''

AA

Metan gazı, ekonomiye kazandırılmayı bekliyor

Zonguldak'ta, Hema Doğal Enerji Kaynakları A.Ş'nin kömüre dayalı metan gazı üretimine yönelik yaptığı çalışmaların ekonomiye ve Türkiye Taşkömürü Kurumunun (TTK) iş güvenliğine katkı sağlaması bekleniyor.

AA muhabirinin aldığı bilgiye göre, Zonguldak'ta, Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu-Marmara Araştırma Merkezi (TÜBİTAK-MAM) Yer ve Deniz Bilimleri Enstitüsü tarafından 300-600 milyar metre küp metan gazı potansiyeli olduğu bildirilen kömür havzasında, Hema sondaj çalışmalarını sürdürüyor.

TTK'nın, 2005'te açılan Kömür Kaynaklı Metan Gazı Araştırma ve İşletme Projesi ihalesini kazanan Hema, imzalanan sözleşme doğrultusunda Zonguldak-Bartın-Azdavay bölgelerinde yürüttüğü faaliyetler kapsamında, kurumun kömür üretimi esnasında açığa çıkan ve havalandırma sistemiyle atmosfere püskürtülen metan gazını ekonomiye kazandırmak için çalışmalar yapıyor.

Karadon bölgesinde 12 Temmuz 2007'de 1500 metre derinliğe varan sondajlar sonucu ilk gazın yakıldığı havzadaki rezervin, Türkiye'nin önemli ihtiyacına cevap vereceği düşünülüyor.

TTK Genel Müdürü Burhan İnan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, havzadaki metan gazı rezervi konusunda muhtelif rakamların olduğunu, 600 milyardan 1 trilyon metre küpe kadar kaynağın varlığını savunanların bulunduğunu söyledi.

-ÜRETİMİ ZOR-

Madenlerde ürettikleri kömürden ton başına 25 ile 35 metre küp metan gazı çıktığını, 1 milyar 300 milyon ton da rezerv olduğuna işaret eden İnan, şöyle konuştu:

''Metan, sadece kömürün bünyesinde olmuyor. Ocak tavan ve taban taşlarında bulunuyor. Metan gazının ekonomiye kazandırılması işini ihale ettik. Hema şu anda ABD'li ortakla gazı üretme çalışmalarını sürdürüyor. Kömüre dayalı metan gazı üretme yöntemi dünyada çok yenidir. Bu işi ABD ve Kanada yapıyor. ABD'de toplam gaz üretmenin yüzde 10'u kömüre dayalı metandandır. Biz de umutluyuz. Hema, uzun zamandır uğraşıyor ancak metanın doğal gaz gibi çok rahat üretim biçimi yok. Sondaj kuyusunda çatlatma yapmanız, su ve kum basmanız gibi kendine özel teknolojileri var. Ayrıca, çok maliyetli de bir iştir.''

-İŞ GÜVENLİĞİNE KATKISI-

Genel Müdür İnan, madencinin en büyük korkusunun göçükten çok metan gazı olduğuna dikkati çekerek, şöyle dedi:

''Kömür madenlerindeki galerilerde bulunabilen metan gazı, madencilerin ölümlü iş kazaları arasında ilk sırada yer alan kazalara yol açıyor. Kozlu Müessesesi maden ocağında 1992'de 263 madencinin hayatını kaybettiği grizu faciası, Türkiye'de en büyük can kaybı yaşanan iş kazalarında ilk sırada yer alıyor. Jeolojik devirlerde kömür oluşumu sırasında meydana gelen, havayla karışması halinde grizu adını alan metangazı, yüzde 2-15 sınırlarında patlama özelliğine sahiptir. Patlama riski bulunan metan gazı, infilakıyla çok sayıda madencinin ölümüne yol açabildiği gibi boğulmalara de neden olabiliyor. Göçük gözle görülebilecek belirtiler verebiliyor. Ancak, gazı göremiyorsunuz. Rengi ve kokusu yok. Yüklenici firma üretime geçerse, madencinin en büyük korkusu metan gazından kurtulacağız.''

Geleceğin Şehirleri Çok Uzakta Değil

Bilimkurgu filmlerinde gördüğümüz teknolojik şehirler çok yakın bir gelecekte gerçek olacak. IBM  bu hayali gerçekleştirmek için bakın ne tarz bir yöntem üzerinde çalışıyor.

IBM'in önümüzdeki 5 yılda hayata geçirmeyi düşündüğü teknolojik şehirlerle, krizlere anında çözüm üretebilecek. Bugün firma projesiyle ilgili daha fazla detay basınla paylaşıldı.  IBM'in geliştirdiği öngörü ve hesap sistemleri sayesinde yetkililer suç ve felaketleri önleyebilecek, şehirlerde suçun ve olağanüstü hallerin ortaya çıkma sıklığı azalacak, bu tür problemlerin önüne geçilebilecek.

Şirket bu sistemi birlikte çalıştıkları emniyet teşkilatları sayesinde geliştirdi. Polis gücünün, suçla savaş konusunda daha hızlı çalışmasını sağlayacak teknolojiler geliştiren firma sistemi tüm bir şehre uyarlamayı hedefliyor. Bu işlem için IBM'in ikinci ortaklaşa çalıştığı hayati kurum New York İtfaiye Teşkilatı oldu.

İtfaiyeciler yangınları engellemek üzere, gerçek zamanlı bir veri toplama ve paylaşma sisteminin geliştirilmesi için IBM'le çalışıyor. Teknoloji firması ayrıca, şehirleri sellerin yıkıcı etkilerinden korumak üzere akıllı su setleri de tasarlıyor. Kanada Edmonton Polis Teşkilatı IBM'le yaptığı ortaklık sonucunda, geçmişteki yaşanan suçları sürekli kayıt eden özel bir sistem geliştirdi.

Amaç felaketleri önceden tahmin etmek

Bu teknoloji sayesinde, polis memurları bölgesel olarak en çok işlenen suçların kaydına hemen ulaşabiliyor. Ayrıca yine bilimkurgu filmlerindeki gibi, sistem geçmişte yaşanan tecrübelere göre gelecekte hangi bölgede hangi suçun daha yoğun işlenebileceğini tahmin ediyor.

Teknoloji firmasının İtfaiye teşkilatıyla ortaklaşa geliştirdiği teknoloji yine öngörüye dayanıyor. Civar bölgelerdeki yangın istatistiklerini toplayan bilgisayar sistemi, yangınların ne kadar sürede yayılacağını ve hangi aylarda en çok artacağını hesaplayabiliyor.

IBM'in geleceğin şehirleri için üzerinde çalıştığı diğer teknoloji ise sel baskınlarını engellemek için geliştirilmiş. Amsterdam'da bulunan Su Yönetimi Küresel Merkezi bağlı olduğu set ve barajların sürekli dijital ortamda izlenmesini sağlıyor.

Sistem bu yerlerde yaşanabilecek felaketleri ise yaptığı hesaplamalarla tahmin edebiliyor. Ayrıca olası sel baskınlarında hangi bölgelerin daha çok zarar göreceği de sistem tarafından tespit edilebiliyor.

:: Bu sistem sizce her şehirde uygulanabilecek mi? Yakın gelecekte böyle bir şehirde yaşayabilecek miyiz?

Daha fazlası için ShiftDelete.Net sitesini ziyaret edebilirsiniz.

Nükleer santral Türkiye’ye lüks değil

Türkiye sanayiisinin canlanmasıyla birlikte elektrik açığının büyüyeceği bunun için nükleer santraller inşa etmesi gerektiği öne sürüldü. 

 Fahri Sarrafoğlu / Dünya Bülteni

Ankara Ticaret Odası’nın (ATO) hazırladığı rapora göre, ekonominin küçülmesi nedeniyle 2009 yılında elektrikte sorun yaşamayan Türkiye’nin ekonominin canlanmaya başlamasıyla birlikte önümüzdeki yıllarda yeni bir darboğazla karşılaşacağı hesaplanıyor.

Raporda, Türkiye’nin elektrik sorununu uzun vadede çözebilmek için şimdiden birden fazla nükleer santralin yapımına başlaması gerektiği ifade edildi.

ATO’nun, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu (EPDK) ve Türkiye Elektrik İletim AŞ’nin Türkiye’nin 10 yıllık üretim kapasite projeksiyonuna yönelik çalışmalarını dikkate alarak hazırladığı rapora göre, Türkiye’nin 2008 yılında 198 milyar kilovat saat olan elektrik tüketimi, 2009 yılında yüzde 2 oranında azalarak 194 milyar kilovat saate kadar geriledi. Ancak ekonominin yeniden büyümeye başlayacağı bu yılla birlikte Türkiye’nin elektrik talebinin de artmaya başlayacağı öngörülüyor. 



ELEKTRİK TALEBİ GİDEREK ARTACAK 

Yapılan tahminlere göre, Türkiye’nin 2010 yılındaki elektrik talebi 202.7 milyar kilovat saate yükselecek. Ekonominin yüksek oranda büyüyeceği, diğer bir ifadeyle talebin yüksek oranda artacağı varsayımıyla yapılan tahminlere göre, Türkiye’nin enerji talebi 2011 yılında yüzde 6.5 ve izleyen yıllarda da yüzde 7.5 artarak 2018 yılında 357.2 milyar kilovat saate ulaşacak. Düşük talep artışı tahminine göre ise, 2011 yılında yüzde 5.5, diğer yıllarda da yüzde 6.5 oranında artacağı öngörülen elektrik talebi 2018 yılında 335.8 milyar kilovat saate çıkacak. Talep tahminleri ve işletmede olan üretim tesislerinden oluşan mevcut elektrik üretim sistemi ve 2013 yılına kadar işletmeye gireceği öngörülen yeni üretim tesislerinin üretimi de dikkate alınarak yapılan hesaplamalara göre Türkiye, 2016-2017 yıllarında proje üretim kapasitesine göre, 2014-2015 yılından itibaren ise güvenilir üretim kapasitesine göre elektrik enerjisi talebini karşılayamayacak. Talebin tahminlerden daha yüksek artması, hidrolik santrallere gelen su miktarının azalması, yakıt temininde sıkıntılar yaşanması, santrallerde uzun süreli arıza olması ve inşa halindeki santrallerin öngörülen tarihlerde işletmeye alınamaması gibi risklerin gerçekleşmesi halinde Türkiye’nin 2011 yılından önce de elektrik açığıyla karşı karşıya kalabileceğine dikkat çekiyorlar. 

DÜNYADA VAR BİZDE NİYE YOK? 

Dünya Nükleer Birliği’nin (World Nuclear Associated), Nükleer Enerji Enstitüsü (Nuclear Energy Institute) ve benzeri kuruluşların verilerine göre, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin önemli bir bölümü elektrik sorununu nükleer enerjiye ağırlık vererek çözmüş gözüküyor. Ocak 2010 itibariyle dünyada, Tayvan dahil 30 ülkede toplam 439 nükleer santral faaliyette bulunuyor. Aralarında İran’ın da bulunduğu 15 ülkede ise toplam 56 santralin de yapımı sürüyor. Türkiye’nin de yer aldığı 27 ülke ise toplam 142 adet nükleer elektrik santrali kurmayı planlıyor. Nükleer Enerji Enstitüsü’nün verilerine göre, Türkiye henüz tek bir nükleer elektrik santraline sahip bulunmazken çoğunluğunu Avrupa ülkelerinin oluşturduğu birçok ülke elektrik üretiminin önemli bir bölümünü nükleer enerjiden sağlıyor. Dünya genelinde elektrik üretiminin yüzde 14’ü nükleer enerjiye dayanıyor. 104 santralle dünyanın en fazla nükleer santraline sahip bulunan ABD, elektrik üretiminin yüzde 19.7’sini nükleer enerjiden elde ediyor. 31 santralin üretim yaptığı, 9 santralin de inşa halinde bulunduğu Rusya ise yüzde 16.9’unu, 20 santrali bulunan Kore üretiminin yüzde 35.6’sını, 54 nükleer santralin üretim yaptığı Japonya üretiminin yüzde 24.9’unu nükleer santrallardan elde ediyor. 

Nükleer enerji üretiminin ülkemize getireceği katkılar nelerdir?

Nükleer enerji santralları ileri teknoloji ürünü tesislerdir. Nükleer enerji üretimine yönelik tesisler güvenlik ve kalite kültürünün ülkemizde yerleşmesinde ve gelişmesinde önemli rol oynayacaktır. Nükleer enerji üretimi için kurulacak tesisler, ülkemizde, nükleer teknoloji alt yapısının gelişmesine katkı sağlayacaktır. Ayrıca, nükleer santrallardan üretilecek enerji ülke enerji üretim portföyüne çeşitlilik getirebilecek bir seçenektir. Nükleer santrallar günümüzde yüksek yük faktörü ile çalışabilen ve lisanslama kuruluşları tarafından sürekli denetime tabi tutulan tesisler olarak dünya enerji üretiminde önemli bir paya sahiptir.

Nükleer enerjiye dayalı sistemler, fosil kaynaklı enerji üretim sistemlerinin neden olduğu sera gazı emisyonuna neden olmamaktadır. Bu nedenle, global ısınma ve iklim değişikliğine neden olan CO2 emisyonunun azaltılmasında, diğer yenilenebilir kaynakların yanında, önemli bir seçenektir. Ayrıca, azot oksitleri ve sülfür oksitleri salmadığı için asit yağmurlarına neden olmamaktadır.

Nükleer Enerji Santrallerinin Hayatımızdaki Önemi

Nükleer santraller dünyada kullanılmaya başladığından beri birçok konuda yarar sağlıyor. Günümüzde birçok ülkede nükleer santral yapımı ve kullanımı engellenmeye çalışılmıştır. Bunun nedeni zamanında oluşan felaketler (Çernobil) ve santrallerin insan üzerine yaptığı olumsuz etkilerdir. Ama teknolojik ortamlarda yapılan bir nükleer santralın hiçbir olumsuz etkisi bulunmamakla birlikte birçok yararı da vardır.

Fransa Almanya İtalya İngiltere ABD bazı İskandinav ülkeleri Bulgaristan Rusya Ermenistan ve daha bir çok ülkenin vazgeçilmez enerji kaynağı nükleer enerjidir. Nükleer reaktörler 3 türe ayrılırlar. Araştırma reaktörleri elektrik üreten güç reaktörler plütonyum üreten reaktörler. Araştırma reaktörlerinden tıpta ve kimya sanayisinde izotop gama ışınları ve nötron üretiminde yararlanılır. Bu reaktörlerin güçleri düşürülmüştür ve hiçbir zararları yoktur. Güç reaktörlerini başlıca sorunlarından biri verimliliktir. Söz konusu reaktörlerde üretilen elektrik enerjisinin kW (kilowatt) saat materyalinin gelenksel santrallarda üretilenden düşük olması gerekir. Nükleer santrallar diğer termik santraller gibi çevreye zarar vermezler. Örnek vermek gerekirse İsveç’teki Nükleer santrallerden 29kg/h lik CO2 çıkarken Danimarka'da bu oran 890 kg/h sınırını zorlamıştır. Ayrıca büyük ülkelerden Fransa enerji ihtiyacının %75'ini Nükleer enerji santrallerinden üretmektedir. Bu santrallardan çıkan enerji miktarı çok fazla olduğu için diğer ülkelerde 3 santralin yaptığı görevi nükleer santralların sadece 1 tanesi yapar. Ayrıca Amerika Birleşik Devletleri'de enerji ihtiyacının %25'ini Nükleer Santrallerden giderir.

48 saat içinde oyun yapacaklar

A.A.
   
"Global game Jam 2010" (GGJ- Yenilikçi Oyun Geliştirme Dünya Maratonu) için bir araya gelen 160 oyun geliştiricisi, 48 saatte yapacakları dijital oyunlarla dünyadaki rakipleriyle yarışacak.

Yenilikçi Oyun Geliştirme Dünya Maratonu, ODTÜ Teknokent Animasyon Teknolojileri ve Oyun Geliştirme Merkezi (METUTECH-ATOM) ile ODTÜ Enformatik Enstitüsü'nün ev sahipliğinde başladı.

Oyun geliştirme ve animasyon teknolojileri alanındaki girişimci faaliyetlerin teşvik edilmesi ve mevcut fikirlerin ticarileşmesini hedefleyen yarışmaya Türkiye dahil 38 ülkede aynı anda başlatıldı. Etkinliğe 160'ı Türkiye'den olmak üzere toplam 2 bin kişi katılıyor.

Etkinlikte, Enformatik Enstitüsü'nde sunulan teknik imkanlarla değişik platformda internet üzerinden oyun geliştirmekte özgür olacak Türk oyun geliştiriciler, 4-5 kişilik gruplarla verilen yerel temaya göre ayrı ayrı oyunlar tasarlayacak.

Profesyonellerin yanı sıra amatör oyun geliştiricilerin de katıldığı etkinlikte, aynı anda sisteme girilerek 48 saat içinde çeşitli konularda oyunlar geliştirilecek.
Yarışmanın Türkiye ayağının ana sponsoru olan Turkcell İçerik ve Operatörler Servisleri Bölüm Başkanı Sertan Eratay, etkinliğe ilişkin yaptığı açıklamada, Turkcell'in girişimcilere çağrı yaparak “bu oyunu birlikte oynayalım” dediğini ifade etti.

Türkiye'de teknolojiye yatırım yapan en büyük şirket olma özelliğine sahip olduklarını ifade eden Eratay, Partner Program ve Univercell platformları üzerinden mobil oyun geliştiricilere destek verdiklerini söyledi.

Global Game Jam'ın Türkiye ayağında bu yıl Mobil Oyun Kategorisi'nde de ödül verileceğini anımsatan Eratay, bu yıl dünya genelinde tüketicilerin, mobil uygulamalar için 6,8 milyar dolar harcayacağı ve toplam 4,5 milyar indirme gerçekleştireceğinin öngörüldüğünü, son iki yılda da Turkcell üzerinden toplam 1,1 milyon adet oyunun indirildiğini belirtti.

Eratay, Turkcell'in, mobiwar oyunu, web, mobil ve televizyon platformlarından aynı anda oynanabilen Avrupa'nın ilk multiplayer online oyununu geliştirdiğini ifade ederek, oyun içinde 65 milyon mesajlaşmanın gerçekleştiği mobiwar aracılığıyla tanışıp evlenenlerin bile olduğunu kaydetti. Eratay, “Yeni fikirlerin, yaratıcılığın bir arada bulunduğu platformların ülkenin geleceği için çok önemli olanaklar yarattığına inanıyoruz. Sürekli yenilik peşinde koşan, değişim ve farklılaşmaya inanan, insana değer veren öncü bir şirket olarak Global Game Jam'a destek vermekten mutluluk duyuyoruz” dedi.

Bu DDR3'ler uçuruyor

Oyuncular için geliştirilen son model A-DATA DDR3 bellekler hakkında merak ettikleriniz...

A-DATA Technology Co., Ltd., DRAM bellek ve flash ürünlerinin dünya çapındaki dev üreticisi bugün, maksimum süreklilik ve performansı garantilemek için, XPG serisi DDR3 DRAM modüllerini ASUS P7H57D/P7H55 serisi anakartlarla tam uyumlu olarak geliştirdiğini duyurdu.

Endüstrideki konumunu ve teknolojisini gözler önüne seren A-DATA, Taiwan'daki ASUS H57/H55 anakart teknik seminerinde Intel® H57/H55 platformu için en son ürünlerini tanıttı. Etkinlik süresince A-DATA, XPG Gaming Serisi, Plus Serisi ve Xtreme Serisi DRAM dahil olmak üzere XPG Serisi DDR3 DRAM modüllerini sergiledi. A-DATA ayrıca, Termal İletkenlik Teknolojisi (TCT) ve PCB'deki iki kat bakır özelliğiyle kritik bölgelerden anında ısı dağılımı ve enerji tasarrufu sağlayan yeni XPG Gaming Serisi v2.0 ve Plus Serisi v2.0 DRAM modülünü de sergiledi.

A-DATA XPG iş birimi Proje Yöneticisi Action Chen şunları dile getirdi: "Çeşitli PC kullanıcılarının farklı PC düzeylerine olan açlığını dindirebilecek ASUS P7H57D/P7H55 serisi anakartların piyasaya sürülmesine çok sevindik. A-DATA, XPG serisi DDR3 DRAM modülünün yeni ASUS anakartı üzerinde hedeflenen süreklilik ve performansı sağlamasını garantilemek için, ASUS dahil olmak üzere stratejik ortaklarıyla oldukça yakın çalışmaktaydı."

ASUS Anakart İş Birimi Genel Müdürü Joe Hsieh ise şunları söyledi: "Yeni anakartlarımızla uyumluluğunu sağlamak için XPG Serisi DDR3 DRAM modülünün test aşamasında ASUS A-DATA ile stratejik ortaklık icerisindeydi. XPG DDR3 DRAM modülünün yeni P7H57D/P7H55 serisi anakartlar üzerinde mükemmel sonuç vermesinden ve PC kullanıcılarına sağlanan bu avantajdan dolayı çok mutluyuz."

A-DATA XPG DDR3 DRAM modülleri:
XPG Gaming Serisi DRAM modülü – Günlük oyun ve kullanım için gaming-sınıfı süreklilik sağlar. DDR3-2200 MHz'e kadar çoklu seçenekleri mevcuttur. Ayrıca Gaming Serisi ikinci versiyonu, yüzey alanı artırılmış ısı dağıtıcı, Termal İletkenlik Teknolojisi (TCT) ve iki kat bakırlı PCB özelliklerine sahiptir.

XPG Plus Serisi DRAM modülü – PC tutkunları, profesyoneller ve overclocker'lara ileri düzeyde PC performansı sağlamak için tasarlanmıştır. DDR3-2200 MHz'e kadar çeşitli hız seçenekleri mevcuttur. Ayrıca Plus Serisi ikinci versiyonu, ısı nakil borularıyla üstün bir soğutma tasarımı, Termal İletkenlik Teknolojisi (TCT) ve iki kat bakırlı PCB özelliklerine sahiptir.

XPG Xtreme Serisi DRAM modülü – DDR3-2000 MHz'e kadar aşırı hız sunar ve bilgisayarınızda saklı kalan enerjiyi en üst düzey süreklilikte dağıtabilmek için ağır alüminyum ısı dağıtıcı ile tasarlanmıştır.

Patent canavarı Xerox

Xerox, Uzak Doğu yapılanması Fuji Xerox ile beraber, 2009 yılında bir önceki yıla göre patent sayısını 191 adet artırarak, 1,131 yeni buluşun patentini aldı.

Dünyanın en çok patent sahibi teknoloji şirketlerinden Xerox, dünyanın değişik bölgelerinde yaptığı AR-GE faaliyetleri sonucunda, 2009 yılında 1,131 yeni buluşun patentini alarak inovasyon çalışmalarındaki öncülüğünü sürdürüyor. Xerox, 2008 yılında toplam 940 adet yeni patent aldığını duyurmuştu. Xerox, bilim insanlarının geliştirdiği yeni buluş ve yaklaşımlarla, Uzak Doğu yapılanması Fuji Xerox ile beraber 2009 yılında ulaştığı toplam patent sayısı ise 1,131 oldu. Xerox, dünyanın en çok patent sahibi şirketleri sıralamasında 12’inci sırada bulunuyor. Xerox, kuruluşundan bugüne aldığı toplam patent sayısı ise 55.000’in üzerinde.

Konu ile ilgili açıklamada bulunan Xerox Teknoloji ve İnovasyon Grubu Başkanı Sophie Vandebroek, “Yeniliklerimize devam etmemiz, bizim için olduğu kadar müşterilerimiz için de önemlidir. Yarını garanti altına almak için bugün yenilik yapmalıyız. Bu, Xerox’un temel anlayışıdır. Her sene patent sayısında kaydedilen artış da, AR-GE’ye verdiğimiz önemi açık bir şekilde gösteriyor. Geçmişte olduğu gibi gelecekte de günlük hayatı ve iş yaşamını kolaylaştıran yeni ürün ve çözümler sunmaya devam edeceğiz” dedi.

Xerox’un 2009 yılında patentini aldığı ürünler arasında, Xerox ColorQube 9200’de bulunuyor. 361’den fazla patent ve patent uygulamasına sahip olan Xerox’un yeni ürünü ColorQube 9200’ün kartuşsuz katı mürekkep teknolojisi, sayfa başına renkli baskı maliyetini yüzde 62’ye varan oranlarda düşürüyor ve yüzde 90 daha az atık oluşturuyor. Xerox ColorQube 9200, renkli baskıda bir devrim olarak nitelendiriliyor.

Xerox, Uzak Doğu yapılanması Fuji Xerox ile birlikte her yıl yaklaşık 1.5 milyar dolarlık bir kaynağı araştırma ve geliştirme çalışmalarına ayırıyor. 2009 yılında yapılan yatırımların başında ise nanoteknoloji, yazılım sistemleri ve akıllı doküman teknolojileri yer alıyor.

Bünyesinde 5.000 bilim insanı bulunduran Xerox, A.B.D, Kanada ve Avrupa’nın çeşitli bölgelerindeki AR-GE laboratuvarlarında iş uygulamaları, elektromekanik sistemler, dijital görüntüleme, bilgisayar, renk bilimi ve baskı teknolojileri alanlarında araştırmalar yapıyor. Takip ettiği çevre politikaları ve kurumsal sosyal sorumluluk gereği Xerox, yaptığı buluşlar ile müşterilerin iş yerlerindeki verimliliğini ve karlılığını artırırken, çevreye verdiği zararı da azaltıyor.

Basın bülteni

Stil İtalyan, teknoloji Alman, üretim Çin

Türk otomobil severleri ilk olarak Tiggo3 ve Alia ile tanıştıran Chery, Kimo modelini de Türkiye yollarına çıkartıyor. Chery Kimo, 2009 yılı başında Türkiye'de satışa sunulacak. Göz alıcı renkleri, modern görünümü ve dinamik motoru ile kalpleri fethetmeye hazırlanan Chery Kimo, sürüş konforuna pozitif etki eden tavan yüksekliği, arka-ön koltuklar arasındaki mesafe genişliği sayesinde sahip olduğu geniş iç hacmi ile B segmentindeki iddiasını kanıtlamaya çalışacak.

MAKSİMUM GÜVENLİK
Chery Kimo'da ABS, fren yapılması halinde gücün ön ve arkadaki akslara dengeli şekilde dağılmasına ve böylece güvenli fren yapılmasına yardımcı olan EBD sistemi ve hava yastıkları gibi yüksek güvenlik donanımları standart olarak yer alıyor. Tiptronik şanzıman ve dizel motor seçeneğinin de opsiyon olarak sunulacağı araç, 90 beygir güç üreten 1.3 litrelik benzinli ACTECO motor ve 5 ileri manuel şanzıman ile sunuluyor. Sürücü ve yolcu hava yastıkları, dvd ve navigasyon sistemi, klima, modern görünüme sahip elekrikli ön/arka camlar, park sensörleri, ve fonksiyonel gösterge paneli gibi özelliklere sahip olan otomobil 2009'da tüketicinin karşısına çıkacak.

Sadelik, konfor ve teknoloji
Ön konsolda kafa karıştıracak hiçbir ayrıntıya yer vermeyen Kimo, ona sahip olanların sadece sürüş keyfine motive olmalarını sağlıyor. Kimo'nun yüksek kaliteli malzemeler ile tasarlanan sade ve sportif konsolunda, sürücülerin yolda daha eğlenceli vakit geçirmeleri için Radyo, CD/DVD/MP3 çalar, gerekli olan herşeyi yanlarında taşıyabilmeleri için çift torpido gözü ve sürücülerin kolaylıkla seçebileceği şık mavi ışığa sahip hız, devir ve benzin göstergesi yer alıyor.

Hem küçük hem beş kişilik
3.7 metre uzunluğundaki beş kişilik Kimo, küçük ölçülerinin aksine işlevselliği ile kısa sürede yaşam tarzı sembolü olacak. Arka koltukların tamamen yatırıldığı Kimo, şehir trafiğinde olduğu kadar uzun yolculuklarda da sürücülere büyük kolaylık sağlıyor.

http://yenisafak.com.tr/Otomobil/?t=22.01.2009&i=158970

Şaşkın füze çiftliğe çakıldı

ENDONEZYA'da yapılan füze denemesinde füzelerden biri çiftliğe isabet etti, 2 kişi yaralandı. Araştırma ve Teknoloji Bakanlığı sözcüsü Wawan Bayu, bu hafta başında Doğu Cava'da, devlete ait PT Pindad'ın ürettiği 10 füzenin denemesinin yapıldığını söyledi. 3 metre uzunluğundaki RKN 200 füzelerinden birinin şiddetli rüzgar yüzünden hedefi şaşırarak bir çifliğe düştüğünü ifade eden Bayu, şarapnel parçalarından Muhamed Nuran ve Tiamah'ın yaralandığını belirtti.

Dünyada zeki virüs alarmı

Doğu Avrupa'daki bazı motosiklet kulübü üyelerine zarar vermek amacıyla yazıldığı tespit edilen “Zimuse” adlı solucan, hedefinin dışına taşarak hızla dünyadaki tüm bilgisayarları tehdit etmeye başladı.

Eset'ten yapılan açıklamaya göre, “Win32/Zimuse.A” ve “Win32/Zimuse.B” olmak üzere iki versiyonu bulunan bu solucan, tüm disklerin Master Boot Record üzerine kendi verisini yazıyor ve diskin üzerindeki veriye erişimi engelliyor. Bilgisayara bulaştıktan 7 veya 10 gün sonra aktive olan solucan, zeka (IQ) testi görünümünde ya da USB bellekler yoluyla yayılıyor.

Açıklamaya göre, Zimuse solucanı, Doğu Avrupa'daki bilgisayar tehditlerinin %90;ını oluşturur hale geldi. Burada da durmayan solucan ile ilgili son olarak tespit edilen en yüksek etkilenme oranı ise Amerika Birleşik Devletlerinde. Bunu Slovakya, Tayland, İspanya, İtalya, Çek Cumhuriyeti ve diğer Avrupa ülkeleri takip ediyor.

NASIL YAYILIYOR
Solucan yayılabilmek için iki yöntem kullanıyor. Kendi kendine açılabilir ZIP dosyası ya da IQ testi olarak legal internet sitelerinin içine gizleniyor ya da USB bellekler gibi çıkarılabilir medyalar aracılığı ile yayılıyor. Hızlı yayılımında USB aygıtların rolü büyük. Solucan diskin içerisindeki veriyi şifreleyerek erişimi engellemek gibi bir yaklaşım sergilemiyor, bunun yerine fiziksel diskin MBR;sini (Master Boot Record) bozarak dosyalara erişimi tamamen imkansız kılıyor.

Bu güne kadar solucanın iki versiyonu olan Win32/Zimuse.A ve Win32/Zimuse.B yayılım ve aktivasyon zamanlaması açısından farklı yollar izledi. A versiyonu USB ile dağılıp aktive olmak için 10 gün beklerken, B versiyonu bulaştıktan 7 gün sonra aktive oluyor. Dahası B varyantında zarar vermeye başlaması için geçen zaman da 40 günden 20 güne inmiş durumda.

Doğru temizleme yöntemi kullanılmaz ise solucan anında zarar vermeye başlıyor. ESET;e göre bu tamı tamına bir bombayı etkisiz hale getirebilmek için hangi kabloyu kesmeniz gerektiği gibi kritik bir karar. Açıklamada, “ESET NOD32 Antivirus ve ESET Smart Security kullanıcıları bu tehdide karşı korunuyor. ESET yine de kullanıcılarını herhangi bir aksilik olasılığına karşın, önemli verilerini yedeklemeleri konusunda uyarıyor” denildi.

Eset ayrıca Zimuse Temizlere Aracını yayınladı. Program www.eset.eu/download/ezimuse-remover adresinden indirilebiliyor.

Dünyanın en büyük teknoloji şirketi

Güney Koreli elektronik üreticisi Samsung, 2009 yılında elde ettiği satış rakamıyla HP'yi geçerek dünyanın en büyük teknoloji şirketi oldu.

Dünyanın önde gelen teknoloji şirketlerinden Hewlett-Packard (HP), tahtını Samsung'a kaptırdı. Financial Times'ta yayınlanan habere göre 2009 yılında 117 milyar dolarlık bir satış rakamına ulaşan Samsung, HP'ye 3 milyar dolarlık fark atarak gelir açısından dünyanın en büyük teknoloji şirketi oldu.

2010 yılından da oldukça umutlu olan Samsung, 2010 yılında 120 milyar dolarlık bir satış rakamını hedefleyen HP'yi yine geride bırakacağını açıklarken, 2010 yılında 120 milyar dolar satış rakamı bekleyen HP'ye göre 7 milyar dolar daha fazla satış yaparak gelirini bu yıl içinde 127 milyar dolara çıkarmayı planlıyor.

Samsung'un gelirlerini hızla arttırmasında LCD satışlarındaki patlama ve hafıza yongalarına olan talebin büyümesi önemli rol oynadı.

Elektriksel alana maruz kalan gebe fareler

Süleyman Demirel Üniversitesi (SDÜ) Mimarlık Mühendislik Fakültesi ile Tıp Fakültesi işbirliğinde yapılan deney amaçlı çalışmada, elektriksel alana maruz bırakılan gebe farelerin yavrularının daha düşük doğum ağırlıklı, büyüme ve gelişimlerinin ise daha yavaş olduğu belirlendi.

Proje Sorumlusu SDÜ Tıp Fakültesi Çocuk Endokrinoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Bumin Dündar, AA muhabirine yaptığı açıklamada, elektrikli cihazların ergenlik gelişimi üzerine etkileri konusunda fareler üzerinde deney yaptıklarını bildirdi.

Fare deneylerinde elde edilen sonuçların, elektriksel alanların vücuda ciddi oranda zarar verdiğinin tespit edildiğini ifade eden Dündar, "SDÜ Tıp Fakültesi Çocuk Endokrinoloji Bilim Dalı ile Mimarlık Mühendislik Fakültesi Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği bölümleriyle ortak yapılan deneysel çalışmada, sürekli elektriksel alana maruz bırakılan gebe farelerin yavrularının kontrol grubundaki farelere göre belirgin olarak düşük doğum ağırlıklı doğdukları, büyüme ve gelişimlerinin daha geç olduğu saptandı" dedi.

Düşük frekanslı elektriksel alan

SDÜ Rektörlüğü Bilimsel Araştırma Projeleri Fonu'nca desteklenen çalışmalarında, dişi fareleri gebeliklerinin ilk gününden itibaren deneysel olarak günlük hayatta elektriksel aygıtlar nedeniyle insanların sıkça karşılaştıkları düşük frekanslı elektriksel alana maruz bıraktıklarını vurgulayan Dündar, şunları kaydetti:

"Proje sonunda yapılan değerlendirmede, elektriksel alana maruz bırakılan gebe farelerin yavruları daha düşük doğum ağırlıklı bulunurken, büyüme ve gelişimlerinin de daha yavaş olduğu tespit edildi. Çalışmada, elektriksel alanın zararlı etkileri beyin ve over gibi dokular üzerinde de gösterildi. Her ne kadar çalışmamız deneysel olsa da elektriksel alanın gebe ve yavru farelerde görülen belirgin zararlı etkilerden dolayı özellikle gebelerin ve küçük çocukların mümkün olduğunca elektrikli aletlerin uzağında tutulmalarını önermekteyiz.

Özellikle gebe, bebek ve çocukların yataklarının yakınında veya bitişikteki duvarda buzdolabı, bilgisayar ve televizyon gibi elektrikli cihazlar ve elektrik kabloları bulunmamalıdır. Bu cihazların kapalı olsalar bile fişleri çekilmediği müddetçe elektriksel alan oluşturdukları akılda tutulmalıdır."

Çalışmalarının, özellikle ergenlik gelişimi üzerine düşük frekanslı elektriksel alanın etkilerinin araştırıldığı dünya literatüründeki ilk olduğunu ifade eden Doç. Dr. Dündar, bu konuda daha ileri çalışmalar yapılmasının gerekliliğini vurguladı.

Dündar, tıp dünyasının bu tür bilgilere ihtiyacı olduğunu ifade ederek, projenin uluslararası bilimsel bir dergide kabul edilerek yayınlandığını da sözlerine ekledi.

Antalya'da Güneş Enerjisi

Antalya Büyükşehir Belediyesi ev sahipliğinde Güneş Enerjisi Konferansı düzenlendi. Konferansta konuşan Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Dr. Mustafa Akaydın, Belediye'nin Güneşkent projesini anlattı. 

Antalya Büyükşehir Belediyesi ev sahipliğinde, Türk- İsveç Belediyeleri Ortaklık Ağı işbirliği ile Güneş Enerjisi Konferansı düzenlendi.

Konferansın açılış konuşmasını yapan Başkan Mustafa Akaydın, Temiz ve yenilebilir enerji konusunda Akdeniz Üniversitesi Rektörü iken çalışmalara başladığını, belediye başkanlığı adaylığı dönemindeki seçim kampanyasında Güneşkent Antalya Projesi’nin yer aldığını söyledi.

Asya ve Avrupa’da güneş açısından en zengin kentler arasında Antalya’nın yer aldığını belirten Akaydın, “Ama güneşi sadece güneşlenmek ve gün ışığında kullanıyoruz. Bu Antalya ve Türkiye için büyük ayıptır. Tanrı tarafından verilmiş enerjiyi kullanmıyor, ısrarla fosil yakıtları kullanıyoruz” diye konuştu.

Elektrik enerjisinin yurt dışından pahalıya alındığını kaydeden Akaydın, bu durumdan kurtulmak için Güneşkent Projesi’nin çok önemli olduğunu dile getirdi. Akaydın, şöyle konuştu: “Belediye Başkanı seçilince hemen Güneş Enerji Koordinatörlüğü’nü kurduk. Üniversiteler ve özel şirketlerle bu konuda görüşmelerimiz devam ediyor. Belediye olarak güneş enerjisi ARGE’sini yaratmak için çabalıyoruz.”

Büyükşehir Belediyesi Temiz Enerji Koordinatörü Erdem Armen de “Büyükşehir Belediyesi olarak güneş, elektrik ve insan arasında iletişim kurmak istiyoruz. Bu görüş doğrultusunda Güneşevi Projesi’ni oluşturduk. Halkımıza burada güneşin nasıl elektrik olduğunu göstereceğiz. Şubat ayında Güneşevi’nin temelini atacağız” dedi.

28 Ocak 2010 Perşembe

Ağaoğlu Grubu Rüzgar Enerjisi Santrali Kuruyor

Ağaoğlu Enerji Grubu, Mersin'in Mut ilçesine bağlı Özlü köyü civarında yapımına başladığı rüzgar enerjisi santralinin yapımına hızla devam ediyor. Yılda 100 milyon MW enerji üretecek olan santralin 60 bin kişinin yıllık enerji ihtiyacını karşılayacak kapasitede olacağı belirtildi.

Yenilenebilir enerji kaynaklarından biri olan rüzgar enerjisinden üretilen enerji, devlete satılacak. Yılda 100 milyon MW enerji elde edecek olan tesiste boyu 80, kanadı ise 45 metre olan 11 tribün yapılması hedefleniyor.

Yapılan enerji yatırımının yaklaşık 50 milyon euroluk bir proje olduğunu ve tamamen Ağaoğlu Enerji Grubu'nun kendi kaynaklarından karşılanacağını belirten Ağaoğlu Enerji Grubu Proje Müdürü Emre Levent Ağaoğlu, "Temiz enerji olan rüzgar enerjisi sektörüne girmemizin sebebi, öncelikle memleketimizin enerjiye olan ihtiyacının karşılanması ve dışa olan bağımlılığı azaltmak. Biz de bu şekilde ülkemizin böyle temiz enerjiye sahip olması ve aynı zamanda çevreye faydalı bir dalda ilerlemek istedik. Gerek

hidroelektrik, gerek güneş ve gerekse jeotermal olarak projelerinin olduğunu hatırlatan Ağaoğlu, "İlk olarak burada başlandı. Burası titiz bir ön araştırma gerektiriyordu. Biz de yaklaşık bir yıl araştırma yaptıktan sonra buraya böyle bir santral kurmaya karar verdik. Bu santrale 2009'un mayıs ayında başladık ve 2010 yılında devreye alıp ilk faturamızı kesmeyi düşünüyoruz" dedi.

Kurulumu devam eden santralde 11 adet 3 MW'lik rüzgar tribünü hedeflediklerini kaydeden Ağaoğlu, şunları söyledi: "Her bir tribün 3 bin KW saat enerji üretmektedir. Bu santralden yılda yaklaşık olarak 100 milyon MW saat enerji üretilmesi beklenmektedir ki bu yine yaklaşık olarak söylersek 60 bin kişinin enerji ihtiyacını karşılar. Yani bu, bölgenin bütün enerji ihtiyacını çok rahat karşılayacaktır. Burada üretilen elektrik enerjisi burada bulunan merkezde toplandıktan sonra enerji nakil hattı ile Gezende

Barajı ve Hidroelektrik Santrali'ne aktarılacak. Üretilen enerji ne kadar üretilir ise o kadar devlete faturası kesilecek." Haber Fx

Ataer Enerji santral ihalelerini takibe aldı


    İzmir Atatürk Organize Sanayi Bölgesi'nin (İAOSB) yüzde 96 hissesine sahip olduğu ait olan Ataer Enerji Elektrik Üretim AŞ, yenilenebilir enerji sektörüne girmeyi planlıyor. Otoprodüktör statüsünden, üretim şirketi statüsüne geçen firma, Hidroelektrik Santrali (HES)ihalelerini yakın takibe aldı.

    Yıllık 480 milyon kWh elektrik enerjisi üretim kapasitesine sahip olduklarını anlatan Ataer Enerji Elektrik Üretim AŞ Yönetim Kurulu Başkanı Kadri Şeker, 2007'de aldıkları yatırım kararının ardından bu yıl kapasitelerini 960 milyon kWh'a çıkaracaklarını belirtti. Şeker "Kapasite artırımı konusunda yaklaşık 45 milyon dolarlık bir yatırım yaptık. Şubat ortasında yatırım tamamlanıyor. Yeni yatırımla doğalgaz santralının kapasitesi 60MW'tan 120MW'a çıkacak. Ayrıca 2010 yılından itibaren Ataer, otoprodüktör statüsünden üretim şirketi statüsüne geçti" dedi.

    Şeker, yenilenebilir enerji kaynakları ile ilgili yatırımlar planladıklarını açıklayarak, "Bu alanla ilgili araştırmalar yapan bir komitemiz var, çalışmalarını sürdürüyor. Bizler daha çok hidroelektrik ve rüzgar enerjisi üzerinde yoğunlaşıyoruz. Ancak rüzgar alalında bir takım belirsizlikler var. Yeni yatırımlarla ilgili herşey çok kesin değil" dedi. Dikkatlerini hidroelektrik alanına verdiklerini söyleyen Şeker ihaleleri takip ettiklerini vurguladı.
    
    Kanunu bekliyoruz
    Hidroelektrik ve rüzgar enerjisinin dışında güneş ve jeotermal alanında yatırım olanklarını incelediklerini aktaran Şeker, "Yenilenebilir enerji kaynakları ile ilgili kanunun Meclisten çıkmasıyla birlikte bu alanda üretim yapan kurum ve kuruluşlara büyük teşvik ve destekler sağlanacak. Bir an önce bu kanunun çıkmasını bekliyoruz" dedi.

    Şeker, 2008 yılının ikinci yarısından itibaren azalmaya başlayan ve son çeyreğinde krizin etkisiyle durgunluğa giren İAOSB elektrik enerji tüketiminin bir önceki yıla göre toplamda yüzde 1,2 artğını belirterek, bu artışın 2002 yılından buyana yakalanan yıllık ortalama yüzde 8 artış hızının çok altında olduğunu söyledi. 2009 yılında ise İAOSB'deki tüketimin 2008'e kıyasla yüzde 8 azaldığı bilgisini veren Şeker, elektrik kullanımında son aylarda bir artış yaşandığını ifade ederek, ancak krizden çıktık demek için erken olduğunu kaydetti. Şeker, "Geçen yılın bu ayları krizin etkilerini en yoğun yaşadığı dönemdi. Onun için elektrik tüketiminde 2009 'a göre bir artış var. Ama sağlıklı bir kıyaslama yapmak için kriz öncesi ile değerlendirmek lazım. Şu anda tüketim oranların 2007 yılıyla benzerlik gösteriyor. Dolayısıyla krizden tam olarak çıkıldığını söylemek için erken" dedi.

Prysmian'dan yeni proje

Prysmian Grubu, İrlanda Denizi'ndeki Walney Rüzgar Santrali için enerji bağlantıları geliştireceğini bildirdi.

Prysmian Grubu'ndan yapılan açıklamaya göre, imzalanan 18 milyon Euro'luk yeni sözleşme, projenin ilk aşamasında imzalanan 24,5 milyon Euro'luk sözleşmenin bir devamı niteliğinde ve yenilenebilir enerji sektörünün dinamizmini ortaya koyuyor.

Enerji ve haberleşme kablo ve sistemleri sektöründe dünya lideri olan Prysmian Grubu, Danimarkalı firma DONG Enerji ile, İrlanda Denizi'ndeki Walney Rüzgar Santrali Projesi'nin ikinci aşaması için, 132kV kablo sisteminin tamamını temin etmek üzere 18 Milyon €'luk anlaşma imzaladı. Projenin 2011'de tamamlanması bekleniyor.

Walney projesinin ikinci aşamasında, varolan rüzgar santralinin, 51 yeni tirübin eklenerek genişletilmesi yoluyla fazladan 183MW enerji üretmesi sağlanıyor. Projede, özellikle açıklardaki rüzgar santralini ana karaya bağlayacak olan denizaltı ve kara kablolarının tasarımı ve tedariği konuları Prysmian Grubu'nun kapsamında yer almaktadır. Denizaltı kabloları, Prysmian Grubu'nun İtalya'daki Arco Felice fabrikasında; kara kabloları ise İngiltere'de, Wrexham fabrikasında üretildi.

Bu yeni anlaşma, aynı projenin ilk aşamasında, 24.5 milyon €'luk kablo temin edilen ilk aşamasının bir devamı niteliğinde. Prysmian Grubu'nun bu yeni anlaşması, hızla büyüyen yenilenebilir enerji pazarındaki teknik bilgisinin ve teknolojisinin yeterliliğini ve grubun tüm dünyadaki deniz ve kara rüzgar santrallerine verdiği desteği bir kez daha ortaya koyuyor.


Prysmian Grubu rüzgar enerjisi sektörü için, hem enerjinin iletimi ve dağıtımı için hem de rüzgar tirübinlerinin işleyişine dair geniş bir ürün grubu geliştirdi. Grup, şu sıralar dünyanın en geniş kıyıdan uzak rüzgar santralleri olan İngiltere'deki Ormonde, Gunfleet Sands, Greater Gabbard ve Thanet; Almanya'daki Alpha Ventus gibi projelere de dahil oldu.




6.5 milyon kişinin elektriği kesildi

Dar gelirliyi ekonomik krizle birlikte elektrik te çarptı. Faturasını ödeyemeyen 6.5 milyon abone karanlıkta kaldı. Kaçak kullanan 66 bin kişi ise savcılığa verildi.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Eylül 2009 itibariyle son bir yılda toplam 6.6 milyon abonenin borcu nedeniyle elektriğinin kesildiğini bildirdi. Yıldız, aynı dönemde enerjisi bağlanan abone sayısını 5 milyon 391 bin 438 olarak açıklarken 1 Ocak 2009-24 Aralık 2009 tarihleri arasında tahakkuka bağlanan kaçak adedinin 139 bin 195, tahakkuk edilen kaçak miktarının da 744 milyon 809 bin 671 kWh olduğunu bildirdi. Bakan Yıldız savcılığa verilen kaçak sayısını da 66 bin 439 olarak açıkladı.

İCRAYA VERİLDİ
Bakan Yıldız, elektrik fiyatlarındaki değişim oranları ile elektrik borçlarını ödeyemediği için saati mühürlenen, icra takibi başlatılan abone sayısına ilişkin bilgi verdi. Kasım 2008-Kasım 2009 dönemi arasında elektrik enerjisi satış tarifelerinde değişim oranının yaklaşık % 9 olduğunu ifade eden Bakan Yıldız ücretteki artışı döviz kuru, işçilik kömür,doğalgaz, fuel-oil alım maliyetinin etkilediğini kaydetti. Maliyet kaleminin sadece birinde gerçekleşen düşüş ya da artışın tek başına bir anlamı olmadığını söyledi. Bu arada uzmanlar elektrikte kaçağın ne kadar önlenirse fiyatının o kadar aşağıya ineceğini belirtip, daha sıkı kontrol ve kaçak elektrikte cezaların ağırlaştırılmasını istedi.

Letonyalı işadamı Antalya'nın çöpüne 25 milyon Euro yatıracak

Antalya'daki çöplere Letonyalı işadamı talip oldu. Invest Group Yönetim Kurulu Başkanı Vadim Tishchenko, çöpten elektrik üretmek için 25 milyon Euro yatırım yapacak.

Letonya'nın başkenti Riga'da çöpten elektrik üretimi yapan Tishchenko, benzer tesisi Antalya'da kurmak için proje hazırladı. Modern bir depolama sistemiyle çöpteki metan gazını açığa çıkararak elektrik enerjisine çevireceklerini ifade eden Tishchenko, "Antalya'da her gün 1,5 ton çöp çıkıyor. Bu, yazın otellerin açılmasıyla birkaç kat artıyor. Bu çöpleri değerlendirmek istiyoruz." dedi. 

Antalya'daki beş yıldızlı otellerden çıkan tonlarca çöp elektrik enerjisine dönüşecek. Sık sık Antalya'ya tatile gelen Letonyalı işadamı Tishchenko, çöpten elektrik üretmek için kolları sıvadı. Doğal çevreyi korumak, doğayı kirleten kaynakları minimum seviyeye indirmek ve tasfiye etmek amacıyla Antalya Enerji ve Isı Üretim Projesi hazırlayan Tishchenko, kuracağı tesiste hem çöpleri ayrıştıracak hem de elektrik üretecek. Toplam 25 milyon Euro'ya mal olması beklenen tesis yılda 52 bin megavat elektrik üretecek. 

Antalya'daki otellerden çok fazla çöp çıktığına işaret eden Tishchenko, yatırım planıyla ilgili olarak şunları şöyledi: "Çöpten enerji üretmek çok kârlı bir iş. Bir yılda iki kat gelir elde etmek mümkün. Ayrıca, dünyada en fazla gelir getirici 4 alandan biri. Antalya'da kurmayı planladığım tesisle ilgili büyükşehir belediyesine teklif verdim. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'na da müracaat ettim. Ama henüz cevap alamadım. Bu sistem, Avrupa'da yaygın bir şekilde kullanılırken Türkiye'de pek bilinmiyor. Avrupa Birliği, üye adayı Türkiye'de bu tür projeleri öncelikle görmek istiyor. Yatırımcıya da destek veriyor. Invest Group olarak bu sistemi, Antalya'da başlatmak istiyoruz. Daha sonra bütün Türkiye'ye yaymayı hedefliyoruz." 

Letonyalı işadamı, enerjinin dışında gayrimenkul pazarlaması da yapıyor. Yaklaşık 1,5 yıl önce Antalya'da gayrimenkul piyasasına giren ve iki ay önce satışlara başlayan Tishchenko, sektöre yönelik yeni bir sistem getirmek istediğini belirtti. "Türkiye'de gayrimenkul çok iyi, fakat bunun pazarlamasına yönelik bir sistem yok." diyen Tishchenko, şeffaf bir pazarlama ağı kurmak istediğini dile getirdi. Antalya'da konut alan yabancıların birçok sorunla karşılaştığına dikkat çeken Tishchenko, şu bilgileri verdi: "Bu sistem, şeffaf bir fiyat politikası üzerine olacak. Yerliye ayrı, yabancıya ayrı fiyat uygulanmayacak. Herkese aynı fiyat olacak. Antalya'da pazara çıkan gayrimenkullerle ilgili yeterli bilgi yok. Bu yüzden detaylı bilgiye ulaşamayan yabancıların birçoğu kandırılıyor." 

Sistemin oturması halinde Türkiye'nin gayrimenkulde İspanya'yı geçeceğini iddia eden Letonyalı işadamı, tapuyla ilgili yaşanan problemlere dikkat çekti. Türkiye'de tapu alma sürecinin çok uzun olduğunu, bunun satışları olumsuz etkilediğini dile getiren Tishchenko, "Tapuların daha çabuk ve kolay alınabilmesine yönelik bir sistem geliştirilmesi lazım." ifadelerini kullandı. Ağırlıklı olarak iç piyasaya yönelik çalıştıklarını kaydeden Tishchenko, gayrimenkul alanına yaklaşık 10 milyon Euro'luk yatırım yapmayı planladığını aktardı. Tishchenko, projelerini yabancılara da tanıtmak için haziran ayında Antalya'da bir emlak fuarı düzenleyeceği bilgisini verdi.


Gazprom’la 500 milyon dolarlık gaz pazarlığı

Gazprom, 500 milyon dolarlık ‘al ya da öde pazarlığı’ için Botaş’la bir araya geliyor. Ayrıca, Batı Hattı’nı hangi şirketin alacağı da belirlenecek

Gazprom Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Alexander Ivanovich Medvedev, bugün İstanbul’da Botaş, Çalık Enerji, Aksa Doğalgaz ve Bosphorous Gaz temsilcileriyle bir araya gelecek. Botaş, Rus devi Gazprom’un ikinci adamı Aleksander Medvedev’le 500 milyon dolarlık ‘doğalgaz al ya da öde’ için pazarlık masasına oturmaya hazırlanıyor. Medvedev, özel sektör temsilcileriyle Batı Hattı’ndan alınan ve gelecek yıl sona erecek yıllık 6 milyar metreküplük gaz kontratıyla ilgili fiyat pazarlığı yapacak.

Yürürlükteki yasaya göre, bir özel şirket, Botaş’ın kontratının bulunduğu ülkeden doğalgaz ithal edemiyor. Ancak hükümet, Botaş’ın doğalgaz piyasasındaki payının yüzde 20’ye indirilmesine yönelik yasa hükmünün yerine getirilememesinin ardından, Batı Hattı’ndan alınan gazı, özel sektörün de almasına olanak tanıyacak bir mevzuat değişikliğine gitmeyi planlıyor. 

Türkiye’nin eli güçleniyor
Kazancı Holding şirketlerinden Aksa Doğalgaz AŞ’nin Yönetim Kurulu Başkanı Cemil Kazancı, Rus enerji şirketi Gazprom’un, Botaş’a sattığı ve 2011 yılında sona erecek 6 milyar metreküplük Batı hattı kontratında kendileriyle birlikte hareket edeceklerini söyledi. Dün Kommersant gazetesine açıklama yapan Alexander Medvedev, Avrupa’da bulunan tekel konumlarını, ABD’nin gaz üretimini artırması ve Avrupa’ya gaz satışı yapmasıyla kaybediyor olduklarını söyledi.

ABD’nin yeni geliştirdiği teknolojilerle, gaz üretimini artırdığını kaydeden Medvedev, Gazprom’un en büyük pazarının AB pazarı olduğunu ve bu üstünlüğü kaybetmekten endişe duyduklarını belirterek, “Yeni stratejiler geliştirmek zorundayız. Dünyadaki gaz pazarı yeniden şekilleniyor” dedi. ABD’deki üretim artışı şimdiden Avrupa’da doğalgaz pazarını fiyat yönünden etkilemiş bulunuyor. Gazprom’un bu pazardaki üstünlüğünü kaybetmesi Türkiye’nin elini kuvvetlendiriyor. Türkiye, Almanya’dan sonra Gazprom’un ikinci büyük müşterisi konumunda.

NE KONUŞULACAK?
2009’da yaşanan küresel ekonomik kriz nedeniyle doğalgaz tüketimi düşen Türkiye, kullanamadığı yaklaşık 3.3 milyar metreküp doğalgaz için “al ya da öde” yükümlülüğü ile karşılaştı.  Bu kapsamda Rusya’ya 2009 için  500 milyon dolar ödenmesi gerekiyor. Medvedev’in Türkiye temaslarında doğalgaz sözleşmelerindeki “al ya da öde” de esneklik sağlanması istenirken Türkiye’nin 2009 için ödemek durumunda kalabileceği yaklaşık 500 milyon dolarlık tutarın ötelenmesi hedefleniyor. Bugünkü görüşmede Enerji Bakanlığı’ndan hiçbir yetkili katılmayacak.

1-  500 milyon dolarlık al ya da öde pazarlığı yapılacak
2-  2011 yılında sona erecek Batı Hattı doğalgaz kontratının yenilenmesi için özel sektör temsilcileriyle görüşülecek
3-  Gazprom ile yapılacak anlaşma yaklaşık olarak 1.1 milyar dolar değerinde olacak

DOĞALGAZA YÜZDE 15 ZAM GELİYOR
Petrole bağlı olarak fiyatı belirlenen doğalgaza 1 Şubat’tan geçerli olmak üzere yüzde 15  zam yapılması talep ediliyor. Reuters’a bilgi veren enerji yetkilileri, petrolün varil fiyatının 70 doların üzerinde seyrettiğini, bu artışın doğalgaz fiyatlarını doğrudan etkilediğini kaydederek, maliyet bazlı fiyatlandırma mekanizması çerçevesinde bir artışın gündemde olduğunu kaydettiler. Bir yetkili, Botaş’ın maliyetleri karşılamak amacıyla 1 Şubat’tan geçerli olmak üzere doğalgaza yüzde 10’un üzerinde bir zam ihtiyacının tespit edildiğini bildirdi.

Elektrik fiyatına baskı
Ocakta doğalgaza yüksek oranlı bir zam yapması beklenen Botaş, fiyatlarda herhangi bir değişikliğe gitmemişti. Yetkililer, doğalgaza yapılacak bir zammın, tüketimin düştüğü ve Rusya ile İran’a karşı al ya da öde yükümlülüğünün arttığı bir dönemde bu riski daha da artıracağının, bunun aynı zamanda elektrik fiyatlarını baskılayacağının ve aynı zamanda enflasyona etkisinin olacağının altını çiziyorlar.

Bu arada Başbakan Tayyip Erdoğan, kömür yardımlarının sürdürüleceğini kaydederek, doğalgazın pahalı olduğu eleştirilerine, “Bunun fiyatını dünya belirliyor” yanıtını verdi ve şöyle devam etti: “Öyle güçlü bir ülke olursunuz ki ekonomik noktada, kalkarsınız halkınızı bu noktada sübvanse edersiniz. Ama henüz o noktaya gelmedik. O noktaya geldiğimizde bu sübvansiyon da düşünülebilir.”

Mersin’de Enerji Tüketimi Artıyor

Geçen yılın Kasım ayında Mersin'de tüketilen enerji miktarının, bir önceki 2008 yılının aynı ayına göre yüzde 11 oranında artış göstererek 189 milyon 439 bin 217 kWh'a yükseldiği vurgulandı.

Geçen yılın Kasım ayında Mersin'de tüketilen enerji miktarının, bir önceki 2008 yılının aynı ayına göre yüzde 11 oranında artış göstererek 189 milyon 439 bin 217 kWh'a yükseldiği vurgulandı.

Toroslar Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi'nden (TEDAŞ) elde edilen verilere göre; 2009 yılının Ocak-Kasım Dönemi'nde harcanan enerji miktarının da bir önceki yıla göre yüzde 7'lik artış göstererek 2 milyar 537 milyon 733 bin 580 kWh'a ulaştığı kaydedildi. Belirtilen dönemde tüketilen enerji miktarı, kullanım alanlarına göre ele alındığındaysa; sanayi tarafından tüketilen enerji miktarının, toplam tüketim miktarı içerisindeki payının yüzde 34'e ulaştığı ifade edildi.

Toplam tüketim içinde 2008 yılında yüzde 32'lik payı olan meskenlerdeki elektrik tüketimininse yüzde 34'e ulaştığı vurgulanırken, bunun yanında ticarethanelerin payının ise yüzde 18'den, yüzde 14'e gerilediğinin altı çizildi. Sanayi sektöründe enerji tüketiminin, 2009'un Mart-Eylül döneminde artış hızını artırdığına dikkat çekilirken, ekim ayında ise yavaşlama eğilimine girdiği hatırlatılarak, kasım ayında ise önceki aya göre az da olsa artış yaşandığı yorumu yapıldı.

Öte yandan Mersin-Tarsus Organize Sanayi Bölgesi'nde (MTOSB) tüketilen enerji miktarının ise, 2009 yılının 11 aylık döneminde bir önceki 2008 yılının aynı dönemine göre yüzde 26'lık bir düşüş yaşandığı dile getirildi.
 
2009 yılı Mart-Ekim Dönemi'nde bölgedeki doğalgaz tüketiminde yaşanan yükselme eğiliminin ardından, kasım ayında ise durağan bir seyir izlediğine işaret edilirken, bölgede mart-ekim döneminde elektrik tüketiminde gözlenen yükselme eğiliminin, kasım ayında yerini düşüşe bıraktığına dikkat çekildi.

Enerji tüketiminde kasım ayında yaşanan söz konusu gelişmelerde; 'Kurban Bayramı'nın etkisi olduğu belirtildi. 2009 yılı Kasım ayında bölgedeki elektrik tüketimi bir önceki aya göre yüzde 10 oranında azalırken; doğalgaz tüketiminde ise önemli bir değişim olmadığı ifade edildi.
 
Bunun yanında 2009 yılı Ocak-Kasım Dönemi'nde bölgedeki elektrik tüketimi 2008'in aynı dönemine göre yüzde 1'lik bir gerileme gösterdiği açıklandı.

Cern: Yüzyılın çarpışması hangi aşamada

Yüzyılın çarpışması hangi aşamada?

Protonların ilk kez LHC halkasında döndürülmesi gerçekleştirilmiş, ancak teknolojinin sınırlarını zorlayan bu büyük girişim 19 Eylül 2008 günü meydana gelen bir teknik arıza nedeniyle durdurulmuştu.

Bu arıza, çeşitli spekülasyonlara karşın, teknik bir arızaydı. LHC halkasını oluşturan süperiletken mıknatısların bir bağlantı noktasında oluşan bir direnç, süperiletken sistemin soğutmasında kullanılan sıvı helyumun önemli bir kısmının sızmasına ve 53 mıknatısın hasarına yol açmıştı.

Makinenin mıknatıs aksamı, hızlandırıcıların en önemli kısmıdır. Böylesine büyük bir teknolojik projenin başına böyle bir arızanın gelmiş olması bilim çevrelerini çok şaşırtmış, ancak CERN yetkilileri çok zaman kaybetmeden bu arızanın onarılması için yoğun bir çalışma programı yaptı. 2009 ilkbahar sonuna doğru onarılan son mıknatısların halkaya yerleştirilmesi ile tüm halka tekrar soğutulmaya başlandı, bu işlem de tamamlanınca 20 Kasım 2009 gecesi LHC halkasında protonlar her iki yönde de döndürüldü.

Bu yeni LHC operasyonu, detaylı kontrol ve tüm aşamalarda çok sıkı denetim ile tasarlanan çalışma şartlarına ulaşmak amacını hedefledi. Öncelikle, hızlandırmanın ilk aşamasının gerçekleştirildiği Süper Proton Sinkotron (SPS) hızlandırıcısında 0.45 TeV enerjiye ulaştırılan bir proton demeti 27 km’lik LHC halkasına oturtuldu ve demetler kısa süreler için LHC halkasında döndürüldü.

Işık hızının %99,99'u

Durgun kütlesi yaklaşık 1 GeV* (0.001 TeV) olan protonlar, bu enerjilerde ışık hızının yüzde 99.99975’i kadar hızla hareket ederler. Bu, proton gibi çok küçük parçacıklar için muazzam bir enerjidir. Parçacıkların yörünge içindeki hareketleri kontrol edildi. Daha sonra parçacık demetleri daha uzun sürelerde halka içinde tutuldu ve halka içine iki yönden de parçacıklar püskürtülmeye başlandı. Bu aşamada 27 km’lik LHC halkasındaki deney noktalarında, bu demetlerinin çarpıştırılması çalışmalarına gelinmişti. İlk operasyondan sonra birkaç gün içinde bu aşamaya ulaşıldı ve parçacıklar kütle merkezinde 0.9 TeV (0.45 TeV + 0.45 TeV) enerjide çarpıştırıldı.

Saç telinden daha ince boyutlara sıkıştırılan parçacık demetleri çarpışma noktalarında algılayıcıların (detektörlerin) de tespit ettiği gibi çarpıştırılınca maddenin temel yapısının görüntüleri de ortaya çıkmaya başladı. Ancak LHC halkasında meydana gelen bu çarpışma enerjileri daha önceki hızlandırıcılarda ulaşılmış enerjilerdi. Örneğin Amerika’daki Fermilab’da Tevatron hızlandırıcısı yaklaşık 6.3 km’lik halkasında uzun yıllardır kütle merkezinde 1.96 TeV enerjilerde proton çarpışmaları gerçekleştiriyor ve bunları kaydediyor ve çok önemli bilimsel çalışmalara imza atıyordu.

LHC’nin kasım ayı sonlarında başladığı ilk operasyonun ikinci aşaması döndürülen demet sayılarının arttırılması, proton demetlerinin içindeki proton sayılarının arttırılması ve enerjilerinin LHC halkasına 0.45 TeV ile giren proton demetlerinin enerjilerini en azından Tevatron enerjilerine ulaştırmak ve hatta geçerek bu alanda bir dünya rekoru kırmak olacaktı.

Bu aşamalarda parçacık demetlerinin sayıları artırılabildi, karşılıklı 16’şar demetin halkada dönüşü gerçekleşti. Burada tasarımında bu sayının 2808’e ulaşmasının önerildiğini hatırlatalım. Aynı zamanda yine tasarımda 100 milyar protonun bir demete sıkıştırılmasının amaçlandığı bu hızlandırma işleminde bunun 10’da biri düzeylerine ulaşıldı. Son olarak protonların enerjileri LHC halkasında 1.18 TeV enerjiye ulaştırılıp protonlar hızlandırıcıda karşı karşıya çarpıştırıldı. Bu da CERN tarihine bir dünya rekoru olarak geçti. Kütle merkezinde 2.36 TeV’a ulaşan LHC bu şekilde Amerika’daki Tevatron hızlandırıcısının yıllardır 1.96 TeV’de sürdürdüğü liderliğine son verdi.

Aralık 2009’un ilk iki haftasında bu hızlı gelişmeler bütün bilim camiasında büyük yankı uyandırdı ve önemli sayılacak miktarlarda veri toplanması mümkün oldu. Çeşitli performans analizleri yanında, LHC’nin bu ilk operasyon şartlarında birçok fizik olayı tespit edildi, ölçüldü ve temel parçacık fiziği modelimizin öngördüğü çeşitli parçacıkların varlığı gösterildi. Bu çalışmalar arasında seçilen bazı analizler yayına hazırlandı.

16 Aralık akşamı LHC, 2010 Şubat’a kadar, bakım ve tasarlanan çarpıştırma şartlarına makineyi hazırlamak için kapatıldı. 2010’un ilk aylarında LHC protonların 3.5 TeV enerjilere ulaşmasını hedefliyor ve kütle merkezinde ulaşılacak 7 TeV enerjilerle gözlenecek olaylarla planlandığı şekilde fizik programını uygulamaya başlayacak. Bu enerji hâlâ tasarım enerjisi olmasa da, LHC’nin 1 ay içinde çok başarılı bir başlangıç yapması ile gelecek yıllar içinde kütle merkezinde 14 TeV enerjilere ulaşılacağından kimse kuşku duymuyor.

LHC projesi 20 yıla yakın bir süredir hazırlık aşamasında. Uzun yıllardır LHC’de beklenen fizik üzerine yapılan çalışmalar bilgisayar ortamında modellemeler ile yapılabiliyordu. Bu projede çalışan genç nesil fizikçilerin gerçek çarpışmalardan meydana gelen olaylar üzerine çalışmak ve fizik analizlerini yapmak için yoğun bir açlık duyuyorlar. Bu beklenti CERN’de çalışan çoğu genç LHC fizikçisinin gündeminde. LHC deneylerinde yapılacak fizik için beklentilerin derecesi bu açıdan da çok yükseklerde.

CERN’deki toplantı ve sunumlarda gençlerin heyecanı gerçekten görmeye değer. Hatırlatmak gerekirse bu büyük teknolojik ve bilimsel projenin tek amacı bilmek içgüdüsüdür. Hatta sonuca ulaşmaktan ziyade bu süreç yani araştırmak, her aşamada daha çok öğrenmek LHC fiziğinde alınacak çok önemli bir hazdır. Hele modellerin beklentilerine de erişilebilirliğini düşünürsek, LHC deneyleri bu yüzyıla geçtiğimiz yüzyılın başlarından ortalarına kadar damgasını vuran fizikteki gelişmelerin yeni aşamalarına ulaşmak için çok ümit vaat eden muhteşem projelerdir.

Önümüzdeki yıl ilk neticelerin alınmaya başlayacağı ve belki de bugüne kadar deneysel olarak göremediğimiz Higgs parçacıklarını, supersimetrik parçacıkları göreceğiz, karanlık maddenin ne olduğunu daha iyi anlayacağız. En azından 10 yıl süreceği tahmin edilen bu deneyler ve yapılacak ölçüm ve çıkacak sonuçlar ile hiç şüphe yok ki maddeyi ve doğayı inceleme ve anlama yolunda çok önemli yerlere gelmiş olacağız.

CERN ve Türkiye

CERN Konseyi aralıktaki son toplantısında CERN’in coğrafi genişlemesi konusunu da görüştü. Türkiye 2009'da, Sırbistan, Güney Kıbrıs, Slovenya ve İsrail ile birlikte CERN’e tam üye olmak için başvurdu. CERN Konseyi bu başvuruları incelemek için bir çalışma grubu kurdu. LHC’deki çalışmalara 100’e yakın sayıda Türkiye’deki üniversite gruplarından katılan öğrenci ve araştırmacılar ve yurtdışındaki üniversite ve araştırma gruplarına bağlı olarak çalışan Türk öğrenci ve araştırmacılar da katılıyor.

Türkiye’nin üyeliğe hazırlanması konusu bu aşamalardan sonra daha da önem kazanacak. İlgili çeşitli disiplinlerde, temel bilimlerden mühendislik bilimlerine, nitelikli eleman yetiştirilmesi, altyapıların kurulup geliştirilmesi, sanayimiz içinde farkındalılık yaratılıp sanayi- CERN ilişkilerinin kurulması gündemde olmalıdır. Bir araştırma enstitüsü yapısı içinde birleşilebilmesi bir öneri olabilir. Aynı zamanda CERN ve ilgili çalışmalarda bulunan bilim adamlarından oluşacak bir üst kurul ile CERN üyeliği için bu süreçte, halen CERN ilişkilerini düzenleyen ve uygulayan devlet kuruluşumuz TAEK’in yanında TÜBİTAK, TÜBA ve YÖK ile de ortak çalışılması kanımca gerekli ve önemli olacaktır.

LHC ve Deneylerinden bazı sayılar:

• Protonlar ışık hızının yüzde 99.99’u ile 27 km LHC halkasını saniyede 11245 kere dolaşacaklar
• Saniyede yaklaşık 600 milyon proton çarpışması gerçekleşecek
• LHC makinasının sıcaklığı 1.9 Kelvin (-271.3 C)’dir
• Dipole mıknatıs sayısı 1232’dir
• 7 TeV’de mıknatıslardaki manyetik alan 8.33 Tesla’dır
• CMS detektörünün ağırlığı 13000 tondur. Eyfel kulesinden neredeyse %30 daha ağırdır
• ATLAS deneyinde kullanılan kablo uzunluğu 3000 km’dir
• Deneylerde saniyede 1Tb veri toplanacak. Bu da 10000 Brittannica ansiklopedisindeki toplam veriye karşılık geliyor
• LHC’de önümüzdeki 10 yılda toplanacak veri miktarı insanoğlunun yeryüzünde varoluşundan beri konuştuğu kelime sayısına karşılık gelecek
• LHC ve detektörlerin toplam maliyeti 5 milyar İsviçe Frangıdır
• LHC’de çalışan toplam fizikçi sayısı 5000’in üstündedir.

Nabucco projesinin kaderi tehlikede

Son yılların en iddialı enerji projelerinden Nabucco’nun inşası tehlikeye girdi. Nabucco konsorsiyumunun tepe yöneticisi, Türkiye’den geçmesi planlanan boru hattına yeterli talep gelmemesi durumunda projenin iptal olacağını açıkladı.

Konsorsiyum lideri Avusturyalı OMV’nin petrol ve gaz bölümü başkanı Werner Auli, bu yıl içerisinde doğalgazı Nabucco'dan geçirmek isteyen şirketlerden taleplerin toplanmaya başlanacağını ve yeterli talebin gelip gelmediğinin ancak o zaman görüleceğini söyledi. Reuters’ın haberine göre, bir konferansta konuşan Auli, “Eğer yeterli talep gelmezse, Nabucco inşa edilmeyecek, bu kadar basit. Biz ticari bir şirketiz, kamu kuruluşu değil. Eğer talep yoksa boru hattı da yok” diye konuştu.

Yılda 31 milyar metreküp doğalgaz taşıması öngörülen Nabucco boru hattının, ortakları arasında Türkiye de bulunuyor. Türkiye’den BOTAŞ’ın yanı sıra projeye, Avusturya'nın OMV, Bulgaristan’ın Bulgargaz, Macaristan’ın MOL, Romanya’nın Transgaz ve Almanya'nın RWE şirketleri de ortak. Boru hattına gaz verecek şirketlerden talep toplama sürecinden olumlu neticeler beklediğini söyleyen Auli, yatırımla ilgili nihai kararın 2010 yılı sonunda alınacağını da sözlerine ekledi. 

Türkiye nükleer enerjide 40 yıl geride

Yıldız Teknik Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ferruh Ertürk enerji gereksiniminin çevreye en az zararı veren enerji kaynaklarından istifade edilerek sağlanması gerekliliğine dikkat çekti.

Çevre ve Kültür Kuruluşları Dayanışma Derneği ÇEKÜD’ün 24 Ocak 2010 Pazar günü İstanbul Eresin Oteli’nde düzenlediği ‘Türkiye’nin Gözü Nükleerde’ başlıklı konferansta konuşan Yıldız Teknik Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ferruh Ertürk enerji gereksiniminin çevreye en az zararı veren enerji kaynaklarından istifade edilerek sağlanması gerekliliğine dikkat çekti.

Prof. Dr. Ferruh Ertürk konuşmasında 19. yüzyılın ortasında İngiltere’de hava kirliliği nedeni ile 4 bine yakın insanın hayatını kaybettiğini ifade ederek ‘Benzeri hava kirliliği değerleri 90’lı yılların başında İstanbul’da da söz konusu idi. Ama elimizde kayıtlar olmadığı için bu dönemde ölüm hadiselerinde hava kirliğinin hangi oranda etkili olduğu ve hava kirliliğine bağlı ölüm oranlarını bilemiyoruz’ değerlendirmesinde bulundu.

Mevcut enerji üretim kaynaklarına kıyasla Nükleer Santrallerin enerji üretiminde en yüksek verimi sağladığını belirtirken ‘Bu aynı zamanda en temiz enerjidir. Bugün Romanya bile kendi nükleer tesislerinde elektrik enerjisi üretme düzeyine erişmiştir. Türkiye bugün Nükleer enerjide 40 yıl geride. Kore ile aynı seviyede başlayan Nükleer Enerji Üretme istemi bugün Türkiye’yi bu anlamda ileriye götürmemiş, geriletmiştir” tespitinde bulundu.

Ertürk sorular üzerine Nükleer Enerji Santralleri’nin Hava Kirliliği açısından en az zararlı enerji üretim tesisleri olduğuna bir kere daha vurgu yaparken ülke sınırları içerisinde binlerce gölü bulunan Finlandiya’nın Nükleer Enerji kullanımında çok önemli mesafeler kaydettiğine dikkat çekti.

Çevre ve Kültür Kuruluşları Dayanışma Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Yorulmaz da konuşmasında Avrupa ülkelerinde 144 Nükleer Santralin faal olarak çalıştığını, ülkelerin hem ekonomik hem de stratejik olarak Nükleer Santraller inşaa ettiğini hatırlatarak “Çevreyi en az kirleten, en verimli ve uzun ömürlü enerji üretimi gerekli. Zira modern gereksinimlerle daha da artan elektrik ihtiyacını karşılamada çevreyi yüksek kapasitesi nispetinde en çok koruyacak olan tercih edilmelidir. İnsanlığın yaşam kalitesi için en iyisini seçmek ve bu alanda yoğunlaşmak Çevre açısından önemli olsa gerektir’ hatırlatmasında bulundu. Yoğun bir katılımcının iştirak ettiği toplantı, çevre gönüllülerinin fidan bağışları ile sona erdi
 


Bilim adamlarından dev adım

Fare deri hücreleri sinir hücrelerine dönüştürüldü. 

ABD'nin Stanford Üniversitesinden bilim adamları, plüripotent hücreleri (embriyonik gelişimin erken safhalarında, tüm bir canlıyı oluşturabilme yeteneğine sahip hücreler) yeniden programlama aşamasından geçirmeden, deri hücrelerini sinir hücrelerine dönüştürdü.

Nature dergisinde yayımlanan araştırmada bilim adamları, bu başarıyı "ileriyle atılmış dev bir adım" olarak nitelendirdi. Bir tür hücreyi tamamen farklı başka bir tür hücreye doğrudan dönüştürmeyi başardıklarını vurgulayan bilim adamları, elde edilen sinir hücrelerinin işlevini yerine getirdiğine, yani diğer sinir hücreleri arasında bağlantı kurduğuna ve bu hücrelere uyarı gönderdiğine dikkati çekti.

A.A.


NASA Teknolojisiyle Elektrik

Uzay gemilerinin kullandığı teknoloji, Antalya'da güneşten elektrik üretmek için kullanılacak. Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Akaydın, Amerikan Uzay ve Havacılık Sanayi NASA tarafından kullanılan teknolojiyle ilgili yabancı bir grupla protokol oluşturma aşamasına geldiklerini söyledi. Akaydın, sonuçlarını bir yıl sonra alacakları ARGE çalışmasının olumlu sonuçlanması halinde enerji veriminin 10 kata kadar artacağını ifade etti.  

Büyükşehir Belediyesi güneş enerjisiyle ilgili çalışmalarını aralıksız sürdürüyor. Belediye bu kapsamda Türk- İsveç Belediyeleri Ortaklık Ağı işbirliğiyle 'Güneş Enerji Konferansı' düzenlendi. Belediyenin Kültür Salonu'nda düzenlenen konferansa Muğla, Tarsus ve İsveç'in Malmö belediyelerinin temsilcileri katıldı. Konferansta katılımcılara Malmö Belediyesi'nin güneş enerjisi kullanımı ve İsveç'in enerji politikaları üzerine bilgi verildi.

Konferansın açılış konuşmasını yapan Mustafa Akaydın, Akdeniz Üniversitesi Rektörü olduğu dönemde yenilenebilir enerji üzerine çeşitli çalışmalara imza attıklarını belirterek, ''Görevim devam etseydi, Türkiye'nin ilk güneş tarlasını da hayata geçirmiş olacaktım.'' dedi. Seçim kampanyasında ortaya koyduğu 4 önemli vaadinden birinin 'Güneşkent Antalya' projesi olduğunu hatırlatan Akaydın, güneş enerjisi ARGE'si oluşturmak için bir girişim içinde olduklarını dile getirdi. Mustafa Akaydın'ın ardından Malmö Belediyesi Proje Müdürü Johanna Ekne, İsveç'teki enerji politikası üzerine bir sunum yaptı.


Güneş enerjisinin değişik versiyonuyla ilgili dünyada yeni bir teknoloji üzerine ARGE çalışması yürüteceklerini anlatan Akaydın Bir yabancı grupla protokol oluşturma aşamasında olduklarını belirterek yaklaşık bir yıl içinde bunun sonuçlanmasını beklediklerini söyledi. Protokol olumlu sonuçlanırsa NASA'nın da kullandığı, uzay gemilerinde kullanılan güneş enerji teknolojisiyle elektrik üretilecek. ARGE çalışmasının başarıya ulaşması halinde enerji veriminin 10 kata kadar çıkabilecek.  Mustafa Akaydın ayrıca, adını vermediği bir firma tarafından hediye edilen Antalya'nın ilk güneş panelinin şehre geldiğini ve belediye sınırları içinde monte edecek bir yer aradıklarını da sözlerine ekledi.

27 Ocak 2010 Çarşamba

Baraj projeleri için hazırlanan veriler güvenilir değil

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu, çevreci örgütlerin tepkisini çeken ve yargı kararlarıyla durdurulan hidroelektrik santrali projelerini masaya yatırdı. Hazırlanan çalışmada ilginç tespitlere yer veriliyor: Projelerin fizibilitesi güvenilir değil. İnşaatlarda doğal hayat hiçe sayılırken, bitki örtüsüne de zarar veriliyor.

Türkiye, sanılanın aksine su zengini bir ülke değil. Mevcut kaynakların da ancak yüzde 25-30'u değerlendirilebiliyor. Devlet Su İşleri (DSİ), atıl kapasitenin ekonomiye kazandırılabilmesi için çok sayıda hidroelektrik projesi geliştirmişti. Ancak projelerin büyük bölümü hayata geçirilemedi. Aksaklıkları masaya yatıran Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK), hidroelektrik projelerinin çoğunun gerçekçi olmadığı sonucuna vardı. Enerji Üst Kurulu'nun hazırladığı raporda, inşaat aşamasında da doğal hayatın korunmasına özen gösterilmediği, bu sebeple de projelerin yargı kararıyla durdurulduğu belirtiliyor. Elektrik Piyasası Kanunu ile özel yatırımcıların hidroelektrik enerji santrali (HES) kurmasının önü açıldı. Bu çerçevede DSİ, su kullanım hakkı dahil çok sayıda HES projesi geliştirdi. Sadece Doğu Karadeniz'de toplam 305 proje başvurusu oldu. EPDK, bunlardan 178'ine lisans verdi. Ancak projelerin fizibilite çalışmaları ve uygulama aşamasında karşılaşılan problemler, projelerin hayata geçirilmesini geciktirdi. 

Enerji Kurulu, bu sorunların aşılması için 'HES projelerinde sorun ve çözüm önerilerinin' yer aldığı geniş bir rapor hazırladı. Raporda DSİ'ye sunulan fizibilite raporlarının çoğunlukla özel proje şirketlerine yaptırıldığı ve aynı fizibilitenin farklı şirketler tarafından sunulduğu, dolayısıyla bunların güvenilir olmadığı ifade ediliyor. Raporda; "DSİ'nin kurumumuza gönderdiği hemen her proje daha sonra büyük revizyon geçirmekte, fizibilitelerin sağlıksız olması sebebiyle projelerin hayata geçirilmesinde sıkıntılar yaşanmakta, bu da tesislerin yapım sürecini geciktirmektedir." deniliyor. Raporda, yanlış fizibilite ve halkın tepkisi gibi sebeplerle projelerin mahkeme kararlarıyla durduğu anlatılıyor. Enerji Kurulu'nun raporunda, baraj inşaatları sebebiyle özellikle Doğu Karadeniz'de akarsu yataklarında doğal yaşam için gerekli asgari su miktarının etkilendiğine dikkat çekiliyor. EPDK'nın çözüm önerileri şöyle: "Uygulanabilir ve etkin bir yol haritası oluşturulup piyasa özel sektör yatırımlarına açılmalı. Kurumlar arası etkin koordinasyon sağlanmalı. Projeler için bütüncül havza çalışmaları yapılmalı. 

EPDK raporundan satırbaşları:
Projelerde çevresel etkiler iyi hesaplanmıyor.
Bölgedeki bitki örtüsü ve canlı hayat dikkate alınmıyor.
Hafriyat, çevreye zarar vermeyecek şekilde bertaraf edilmiyor.
Jeolojik etütler, sadece literatür bazında yapılıyor.
Doğu Karadeniz'deki inşaatların heyelana yol açma ihtimali değerlendirilmiyor.
Hidroelektrik santrali ve baraj inşaatlarında güvenlik önlemleri yetersiz.


Apple'ın yeni ürünü görücüye çıkıyor

Bilişim devi Apple bugün yılda 1 milyar doları aşan yeni bir pazar yaratabilecek yeni tablet bilgisayarını tanıtacak.

Bir dizüstü bilgisayarın işlem gücüyle, akıllı telefonların rahat taşınabilirlik özelliklerini birleştirdiği belirtilen yeni tablet bilgisayarın, Amerika Birleşik Devletleri'nin San Fransisco kentinde Türkiye saatiyle 20.00'de düzenlenecek bir basın toplantısıyla kamuoyuna tanıtılması bekleniyor.

Apple'ın yeni ürünün özelliklerini sır gibi koruması nedeniyle yeni tablet bilgisayarın özellikleri tam bir muamma. Medya ve teknoloji konusundaki bloglardaki dedikodulara bakılırsa, Apple'ın yeni tasarımı klavyesiz, dokunmatik ekranlı bir tablet bilgisayar olacak. Yeni ürünün bir oyun cihazı, ya da büyük bir iPhone olduğunu söyleyenler de var. Yeni ürünün Wi-fi ve 3G teknolojileriyle internete bağlanabileceği ve iPhone'lar için geliştirilen 125 binin üzerinde farklı uygulamaya erişiminin olacağı kaydediliyor. Blog yazarları yeni ürünün adının da, iTablet, iPad, ya da iSlate olacağını tahmin ediyor.

'Devrim yapabilir'

Yeni ürünün basın-yayın dünyasında da bir devrim yapabileceği kaydediliyor. Apple'ın bazı gazeteler ve yayınevleriyle kitap ve gazetelerin bu yeni ürünle okunabilmesi için görüşmeler yaptığı belirtiliyor. Şirketin, bazı televizyon programları ve filmlerin de yeni cihazla izlenebilmesi için yayıncılarla ortaklık arayışında olduğu kaydediliyor. Danışmanlık Şirketi Deloitte bu ürünle Apple'ın bu yıl bu cihazdan onbinlerce satabileceğini ve yıllık bir milyar doları aşan yeni bir pazar yaratabileceğini tahmin ediyor. Ancak cihazın 700 ila 1000 dolar arası olması beklenen satış fiyatının meraklılarını caydırabileceği tahmin ediliyor.